Su: Tırmanarak yaşanmakta olan tehdit mi; potansiyel servet mi?
Ali AKSOY
Suyun ve su kaynaklarının, yakın gelecekte, uluslararası kriz konularından biri olacağı malumumuzdur. İstanbul`un Constantinople günlerinden ibretlik örnek kalan “Yerebatan Sarnıçları” bizlere, tarihten bir ders vererek, suyun “servet” niteliğini hatırlata gelmekte. Osmanlı döneminin, yağmur suyunu depolayan, “Yarım küre çatılı kümbetleri” de yakın tarihimizden örneklerdir.
Gelin konuya, tam kapsamlı olmamakla birlikte, bir genel bakış atalım. Ola ki bir dikkat çekebiliriz, daha da gecikmeden.
1) Yoğun yağışları da, doğanın gücü karşısında ve öğrenilmiş çaresizlik içerisinde, sadece izleyen ve kaderine razı izleyicileriz.
a) Yağmur suyu tahliye kanallarımız, bilimsel düzeyde, ihtiyaçtır. (Hollywood filmlerinde, içinde arabaların aksiyon sahnelerinin çekildiği, yağmur kanalı örneklerini görebiliriz.)
b) Hatalı imar planları kayıpları arttırıcı etki yapmaktadır.
c) Yağışın toprağa geçmesini önleyen asfalt uygulamalarının gözden geçirilmesi gerekmektedir. d) Yağmur suyunun muhafaza edilmesi adına:
• Depolara (kümbetlere, sarnıçlara, her yöreye uygun ve heybetli depolara, sun`i göllere) yönelmemiz gerekmektedir.
• Olası sel ve heyelan bölgeleri önceden tespit edilerek önleyici ve suyu yönlendirici tedbirlerin hayata geçirilmesi mümkündür.
• Suyun yeraltı kaynaklarına ulaşmasını teşvik etmemiz bir ihtiyaçtır. • Ruhsatsız ve de plansız sondajlar önlenmelidir.
• Doğanın asırlar boyunca kurduğu dengelere müdahale eden proje ve uygulamalardan uzak durulmalı.
• Tuz Gölü ile Konya Ovası arasındaki yeraltı su hareketinin, Konya Ovası aleyhine yön değiştirmiş olması, bir alarm konusudur. Tümüyle kuruyan veya küçülen göllerimiz var mıdır?
2) Antalya yöresinde kuruyan çağlayanlar, ülke meselelerine hassas sorumlulara bir mesaj vermeye çalışmakta. Bu çağlayanların doğal kaynakları rahatsız edilmekle, doğanın verdiği mesaj doğru okunmalı kanaatindeyim Bu çağlayanların, bir dizi pompalarla (sun`i olarak) akıtılacağı yönündeki planlar ibretlik çaresizlik örneği değil midir?
3) Gelin, örnek olarak, Antalya yöresinde falezlerden denize ulaşan sulara bakalım. Bunların yıllık rejimi incelenerek bunlardan enerji elde edilebilir, kanaatindeyim. Size çok küçük bir kaynak gibi görünebilir. Ancak unutmayalım ki, bu gidişle yakın gelecekte bunları da arar olabileceğiz.
4) Meteorolojinin ve yetkililerin önceden yaptığı uyarılar sorgulanmalıdır. Amaç nedir? Sorumluluktan mı kurtuluyoruz? Peki, olası mağduriyetlerin böylece önlenmesi gerçekten mümkün görülüyor mu?
Sormadan geçemeyeceğim: Özel araçlarla çıkılmasın da, toplu taşıma araçları da yolda kalmış ise başka bir çözüm mümkün görülebilir mi? Yağışın kg/ m2 düzeyinin yüksek olmasının açıklanması, ya da başka ülkelerde de yaşanana sellerin haberlerde yer almaları vicdanları rahatlatmakta yeterli midir?
5) Uzmanlar inşaatlarda alınabilecek tedbirlerden söz etmekteler. Halbuki, esas amaç suyu, doğasına uygun bir ustalıkla, yönlendirebilmemiz olmalıdır, kanaatindeyim. Aksi takdirde su her zaman yolunu “kendi” bulur.
6) Tarihten günümüze hatıra kalan su kemerlerinden ve parabolik kemerli köprülerden çıkarılacak dersler vardır.
7) Suyun tüm insanlığın ortak serveti olduğu gerçeği, yakın gelecekte, uluslararası krizlerin gündeminde yer alacak. Ülke sınırları içerisinde suya hakim olmak, bu nedenle, daha da önem kazanmaktadır.
8) Peki, ya mağdurlar? Onların mağduriyetinin sorumluları hiç gündeme gelmeyecek mi?
Mağduriyetlerin mağdurlar lehine telafileri gerekiyor, kanaatindeyim. İki yönden: Biri hijyen (suyla yüzeye çıkan lağımlar) ve her tür maddi kayıplar.
Bu yazımda su israfını önleyici tedbirlere değinemedim. Suyun altın değerini kazanabileceği ve belki de borsa konusu olacağı günlerden söz etmek hayal olmasa gerek Bu da ayrı bir bilimsel araştırma konusu olmak gerek. Rahmetlik ninem, kışın sobanın üstündeki güğümde suyun kaynamasını istemezdi ve “su buharlaşıp israf olmasın” derdi.
Son söz: Doğa bize servetler sunmaktadır. Yeter ki O`na saygı içerisinde ve O`nun kurallarını rahatsız etmeden bilimsel planlar ve tedbirler geliştirebilelim.