Stratejik sektörleri nasıl belirleyelim?
Yeni teşvik rejiminin en önemli yeniliği "stratejik" sektör kavramını tartışmaya açıyor olması. Yeni sistemde, 2009 yılında yürürlüğe giren üç ayrı teşvik kategorisine dördüncü başlığı, "stratejik yatırımlar." "Stratejik" yatırımlara, toplam yatırım tutarının üçte ikisine yakın değerde destek sağlanıyor. Bu düzenleme ekonomik yapımız açısından çok olumlu.
Yeni rejimde "stratejik" sektörleri belirleme kriterleri cari açıkta oynana role dayandırılıyor.
Ekonomi Bakanlığı, cari açığın müsebbibi olan sektörleri belirlemeye çalışmış. Bu sektörleri kritik sektörler olarak belirlemiş ve bu sektörlere yapılacak 50 milyon doların üzerinde tutara sahip yatırımlara destek sağlamış.
Ekonomik açıdan stratejik sektörlerin belirlenmesi tartışma konusu ve tek doğrusu olan bir alan değil. Örneğin gıda ya da enerji güvenliği, hatta milli güvenlik gibi alanlar dahi ekonomik kaynakların tahsisini etkilediği için stratejik sektörlerin seçiminde rol oynuyor. Örneğin, cumhuriyetin başında kalori üreten şekerin stratejik sektör olarak belirlendiği söylenebilir. Bu seçim ardından bugüne kadar Türkiye'nin ekonomik yapısını etkilemiş bir karardır. Pancar, karmaşık bir sözleşmeli tarım sistemi temelinde üretiliyor. Bugün, iki milyonun üzerinde insan öyle veya böyle pancar üretiminden ekmek yiyor. Pancar üretimi kamışa göre daha yüksek maliyete sahip olduğu için şeker ithalatı üzerinde koruyucu tarifeler var.
Dolayısıyla, bir sektörün stratejik olarak belirlenmesi hem üretici hem tüketiciler üzerinde önemli ekonomik etkiye sahip. Dahası, aynı karar, hem de genel ekonomik verimlilik açısından, hem döviz girdisi açısından ekonomik dengeleri etkiliyor.
Sektör seçimi denince akla ilk başta Doğu Asya gelir. Örneğin Güney Kore'nin seçimleri. Bu ülke, kendisine salık verilen genel reçetelere pek aldırmadan, Japonya örneğinde olduğu gibi, 1960'larda çelik'ten otomobile, tersanecilikten elektroniğe kadar çeşitli sektörleri "seçti."
Dolayısıyla bu sektörleri "stratejik" sektörler olarak belirledi. Bu seçimler bazı zaman dilimlerinde "yanlış" olarak nitelendirdi. Ancak sonradan, en azından şu anda, "sektör seçmenin" ekonomik gelişmeyi hızlandırdığı anlaşıldı.
Kore'deki ya da Japonya'daki sektör belirleme yaklaşımını bir faktöre indirgemek zor. Bu konu özellikle 1980'lerde çok tartışıldı. "MITI mucizesi" (Japon Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı) çok övüldü ya da eleştirildi.
Ancak eğer Doğu Asya başarısını sadece bir faktöre indirgemem istense stratejik sektör tanımının sektörün "öğrenme derinliğine" göre yapılması gerektiğini söylerdim. Bu teknik açıdan, "yaptıkça öğrenmenin" (yani sektördeki kümülatif üretim miktarının zamanla artmasıyla) maliyetlerin aşağı yönlü inmeye devam ettiği ya da yeni ürünlerin ortaya çıktığı alanlar manasına geliyor. Vülgarize edersek, gazoz sektöründe değil örneğin bilişimde, makinede, ulaşım araçlarında yoğunlaşmak diyebiliriz.
Bu sektörler bir açıdan da diğer sektörlerle "bağlantıların" en çok olduğu sektörlerdir. Örneğin tersanecilik; tersanecilik malzemeden motor teknolojisine, elektronikten mühendisliğe çok sayıda sektöre iş sağlayan, dolayısıyla, bu sektörlerin de "öğrenmesine" fırsat sağlayan bir sektör. Otomotiv yada havacılık da öyle.