Stratejik düşüncenin altyapısı

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Türkiye'nin  "kalkınma stratejisi" var mı? Hadi, böylesine "kalın" bir sorudan vazgeçelim. Türkiye'nin bir "sanayi stratejisi" var mı? Yok. Bir "enerji stratejisi" var mı? Bir "tarım stratejisi" var mı? Yok. Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin peşinde koşmaktan, her istediğini yapmaktan, onun isteklerini "papağan" gibi tekrarlamaktan başka bir "gelecek ufku" var mı? Yok...

Bakın, Türkiye'nin bırakın kalkınma stratejisini; fikir düzeyinde geleceğe dönük bir bakış açısı bulunmadığını; ama mutlaka olması gerektiğini biz değil, iş dünyasının etkili, yetkili kişileri sürekli söylüyor. Son örnek: "Dinamizmimizi, enerjimizi doğru yerlere kanalize edecek bir stratejiye, yol haritasına ve vizyona ihtiyacımız var. Bu stratejiyi ortaya koymak hükümetlerin temel görevidir."

Bu sözlerin sahibi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu. Ne zaman söylüyor? "Tekstil, Hazır Giyim ve Deri Sektörü Stratejik Eylem Planı"nın açıklandığı gün söylüyor. Biz de şunu anlıyoruz: Demek ki, bir büyük ve bütüncül "kalkınma stratejisine" dayanmayan eylem planları, adında strateji sıfatı bulunsa da, ülke ekonomisinin geleceğini tek başına kavrayamaz.

Aslında "stratejik" filân da olmaz, Olsa olsa bir sektöre göre "kurgulanmış" teşvikler dizisi olur. O da gerçekçi, uygulanabilir, uygulanmasına güvenilebilir bir yapıdaysa, ilgili sektörle sınırlı kimi faydalar sağlayabilir. Bu da şüphesiz iyidir ama hepsi o kadar.

Ya, ekonominin tümü? O nereye gidecek, nasıl gidecek; kısa, orta, uzun erimli hedefleri ne? Bu toplum, iş kavramına giren bütün üretim alan ve faaliyetleri, aktörleriyle neyi, nasıl, neden, niçin yaptığını ya da yapması gerektiğini nasıl bilecek? Gücünü, enerjisini, dinamizmini hangi istikametlerde yoğunlaştıracak?

Siyasetçiye bırakılmayacak kadar... 

Stratejinin ana girdisi "entelektüel" birikimÖ Yani, olgulara, tecrübelere, bilgiye, analize dayalı fikir ve sistematize edilmiş "katılımcı düşünce" temeline oturmayan "şeylere" strateji denilmiyor. Bin yıllık devlet, siyaset ve toplumsal gelişim birikimine sahip Türkiye, bu entelektüel birikimden yoksun mu? Asla. Sorun bu değil.

Sorun şu: Türkiye'nin bu birikimi, Türkiye'yi yöneten tüm kadrolar için söylüyoruz, hovardaca harcandı, değersizleştirildi, önemsizleştirildi. İş, siyaset kurumuyla, siyasetçiyle, bürokrasiye bırakıldı. Bırakın uzak geçmişi; yakın tarihin "planlama" birikimi, örgütleri siyaset kadrolarının elinde nasıl yozlaştırıldı, nasıl işe yaramaz hale getirildi, ona bakın!

İşte, tam da bu nedenle ülkenin geleceğini "bugününden" kucaklayacak strateji konusu tek başına siyaset kurumuna, siyasetçiye, bürokrata bırakılacak bir iş değil. Çok başka bir yapılanmayı gerektiriyor: "Sivil stratejik düşünce sistemi" bir kavram ve ihtiyaç olarak kendinin bu noktada gösteriyor.

TASAM'ın raporu                 

İstanbul'da kurulu Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin (TASAM)  Eylül 2008 tarihli raporunda Türkiye'deki "stratejik düşünce sorunu" irdeleniyor. Rapor, Başkan Yardımcısı E. Büyükelçi Murat Bilhan'ın imzasını taşıyor. Bilhan, sorunu "özlü" bir üslupla Cumhuriyet öncesinden bugüne uzanan  tarihsel çizgide inceliyor.

Bilhan raporunun üç ana ekseni var: İlki, Türkiye'de "sivil stratejik düşünce sisteminin" oluşturulamaması; siyaset kadrolarının da bu ihtiyacı duymamaları. Bu yüzden "strateji" alanında, işlevleri gereği askerlerin ağırlığı var.  Ama, asker doğal olarak kendi alanıyla ilgili stratejik hizmeti siyaset kadrolarına gerekli ölçüde veriyor.

İkincisi, son yıllarda Türkiye'de de, kendi ifadesiyle, mantar gibi çoğalan stratejik araştırma kuruluşlarının bu boşluğu yeterince doldurup dolduramadıkları. Bugün sayıları 100 civarında tahmin edilen araştırma merkezlerinde bilimsel kapasite, rekabet, uzmanlaşma, finansman  gibi önemli sorunlar gelişmeyi kısıtlıyor. Kamu ise hemen tümüyle yetersiz.

Üçüncüsü, Türkiye'de kamu veya özel; ama mutlaka sivil ve güçlü stratejik düşünce kuruluşları oluşabilseydi, siyaset kadrolarının doğru stratejiler üretmeyi becerebilecekleri. Bu üç eksenin bileşiminde Bilhan'ın

temel tespitleri şöyle:

"Askerin yerine getirmesi mümkün olmayan siyasi, ekonomik ve özellikle dış politik kararlara ışı tutacak sivil stratejik düşünce sistemi kurulamamış, iş hükümetlerin sağduyusuna ve bürokratik altyapının sunduğu, ama hiçbir zaman esneklikle veremeyeceği görüşlerle sınırlı kalmıştır.

Bürokrasiden kaynaklanan bu telkin, görüş ve yönlendirmeler, çoğu zaman ya uzmanlık ürünü olmadığından, ya bürokrasinin merkeziyetçi ve oligarşik yapısından ya da siyasi otoriteye aşırıya varan itaat ve yukarıdan aşağıya emir alma kültüründen veya en azından zarar görmemek için yukarının istediği şablona uyma refleksinden dolayı hiçbir zaman sağlıklı ve verimli olamamıştır."

Yazıyı sorularla başlattık, soruyla bitirelim: "Sivil stratejik düşünce sistemi" bulunmayan bir ülkenin "kalkınma stratejisi" olur mu? O ülkenin siyaset kadroları böyle şeylere ihtiyaç duyar mı? Üstelik dükkânında sıradan vatandaş olarak otururken "sandıktan" çıkıp "siyasi otorite koltuğuna" oturan adam, stratejiye gerek duyar mı? Çünkü, o her şeyi herkesten çok daha iyi bilmez mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013