Standartsızlığın standart olduğu ülke
Kapılar, kapılar
Amerika’dan döndüğüm ilk günlerde idi. Sağ kolumda bir ağrı peydahlandı. Ağrı, zaman zaman ortaya çıkıyordu. Çok rahatsız edici de olmadığından, doktora da gitmiyordum. Bilirsiniz, halkımızın
sağlık konusunda teşhis becerileri müthiştir. Tanıdıklardan oluşan gönüllü klinik hemen devreye girdi. Bu rahatsızlığıma “Romatizma başlangıcı” teşhisi koyanlar oldu. “Kemik erimesi diyeceğim,
ama bu yaş için erken” diye teşhisinden çabuk dönenlere rastladım. “Sağ kol, değil mi? Aman sol olmasın. O tehlikeli, kalb hastalığına delalettir” deyip beni rahatlatanlar da vardı.
Sonunda yaşlı bir aile dostumuz akla gelebilecek en basit nedeni buldu. “Bir yere çarpmış olmayasın?”. Bu ihtimal bana da makul geldi. Konuya odaklanınca ağrının nedenini buldum. Bir yerlerden çıkarken kapılara yükleniyordum ve bu arada kolum zedeleniyordu. Çünkü bazı kapılar açılmamak için direniyordu (!). Çünkü ben Amerika’daki alışkanlığımla kapılar hep dışarı doğru açılacak sanıyordum. Yanıldığımda da, olan, koluma oluyordu. Amerika’da tüm kapılar dışa açılır; böyle bir standart vardır ve herkes buna uyar. Ama ülkemizde böyle bir standart yoktur. O gün bugün kapıların ne tarafa açıldığına hep dikkat ederim.
Musluklar, musluklar
Gözle gördüğüm, hemen hemen her gün yaşadığım, standardın eksikliğini hissettiğim bir başka konu da musluk ve lavabo ilişkisidir. Sizce altında elinizi yıkadığınız musluk ile, lavabo arasında
makul bir mesafenin olması, bunun bir standardının olması gerekmez mi? Çoğu kez uç örnekleri yaşarsınız. Bazen musluk ile lavabo arası o kadar açıktır ki, musluk lavaboya küsmüş sanırsınız. Adeta musluk “Benim suyum sana dökülmesin. Dökülüyorsa da bil ki, benim bunda bir dahlim yoktur. Bunu yapan, yerçekimidir” demektedir. El yıkamak ne kelime; gir altına, duşunu al! “Ne sakıncası var ki ?” demeyiniz. Elinizi yıkarken lavaboya o kadar mesafeden düşen su size sıçrar, ıslanırsınız.
Ya da, musluk ve lavabo haddinden fazla samimidir. Musluk, adeta lavaboya aşıktır; “Aramıza kimse giremez, hele yabancı bir el; asla” diyerek lavaboya yanaşmıştır. Elinizi suyun altına tuttuğunuzda, eliniz pis lavaboya değmesin diye aşırı çaba gösterirsiniz. Söz musluklardan açılmışken, bir de sıcak su ve soğuk su meselesi vardır. Sıcak suyun lavaboda hangi taraftan akacağı ülkemizde yine bir şans oyununa dönmüştür. Usta, o günkü havasına göre, sıcak hattını sağa veya sola bağlayabilir. Bu şans oyununu aynı bina içindeki değişik musluklarda değişik biçimde sergileyebilir.
Düğmeler, düğmeler
Diyelim ki, tatile çıkıyorsunuz. Evden çıkarken suların, ışıkların kapatılması gerekir. Suyunuz o an akmasa da, musluğunuzun açık veya kapalı olduğunu anlayabilirsiniz. Ama elektriğiniz kesikse, elektrik düğmesinin açık ya da kapalı olduğunu nasıl anlayacaksınız? Bu durumda, elektrik düğmelerini takmış elektrikçinin insafına kalmışsınızdır. Bana inanmıyorsanız bulunduğunuz binadaki elektrik düğmelerine bakın bakalım. Kimisi aşağı basınca yanar, kimisi yukarı basınca. Ve bazı elektrikçiler bunu şansa bırakmayarak, aynı oda içinde bile iki düğmeden birisini aşağıdan, diğerini yukarıdan yanacak biçimde bağlarlar. Bunda da bir standart yoktur.
Gök-kondular, kondular
Bir şehrin, imar planı dediğimiz bir standardının da olması gerekmez mi? “ Yollar nereden geçmeli? Parklar, yeşil alanlar nerede ve ne kadar olmalı ? Binalar nasıl yerleşmeli? Binaların yüksekliği
ne olmalı?” sorularına akıllı cevap olacak imar planları olmalıdır. Uygar ülkelerin şehirlerinde vardır; ama bizim şehirlerimizde böyle bir standart yoktur.
Örneğin, çok övündüğümüz, ama sadece övündüğümüz, övündüğümüzün yüzde biri kadar değerini bilemediğimiz İstanbulumuzu ele alalım. Bırakın trafiğini düzenlemeyi, yeşil alanına sahip çıkmayı, daha tarihî yarımadanın silüetini bilekoruyamadık. Hani Nazım Hikmet’in bir şiiri vardır “Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında/../ne sen bunun farkındasın/ne de polis farkında” der. İşte Zeytinburnu’ndaki “gök-kondu” olayında aynen böyle olmuş. Gök-kondu öylesine konmuş ki, ne projesinde ne de yapılırken, hiç bir yetkili yüksekliğin farkında olmamış (!).
Şehrin böğrüne kara sağlı bir bıçak gibi saplanan bu gök-kondular, bildiğimiz gecekondudan daha zararlıdır. Garibanın gecekondusunu kentsel dönüşüm atağında yıkabilirsiniz. Ama gökkondular güçlü; bunların karşısında bir şey yapılamaz; en yetkilimiz bile “Traşı kes de, fazla katları traşla” diyemez. sadece gök -konduyu kondurana küsmekle yetinir.
Sonuç
Standartlar, teknik bir konudur. İşinin ehli, uzman, teknik kişiler bu standartları yaratır. Uygar insanlar da bu standartlara uyar. Ülkemizde teknik konularda, standartlara uymada genel olarak
bir zaafiyet vardır . Ama hangi devir olursa olsun, düşünceyi standart altına alma konusunda çabalar hep sonsuzdur.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar