Stahanov tipi bir fayda fonksiyonunun Keynes ve Ramsey üzerindeki gölges

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

İktisat ve iktisadın etrafında örülen sosyal bilim her zaman kur, faiz ve mali piyasalarla ilgili olmak durumunda değildir ve olmamıştır. Her zaman güncelin içinde kaybolunmaz: hayal gücü de gerekir. Galiba pek çok büyük iktisatçının kendi adıyla anılan bir modeli ve, dolayısıyla, bir dengesi var. Her ne kadar Marx yazdıklarını tam olarak formelleştirmeyi -uzun süre matematik çalışmasına ve denemesine rağmen- başaramadıysa da, bir marksist (genel) denge nosyonundan bahsedilebilir. Keza kendi tarzlarında büyük ekonomistler olan bir Walras, bir Arrow-Debreu, bir Cournot, bir Nash dengesi vb olduğu gibi bir keynesyen denge de olabilir. Hatta, bir Cournot-Nash, bir Walras-Keynes dengesinden de bahsedebiliriz. Ama burada bir dengeden değil, bir gölgeden bahsedeceğim. Bolşevik ihtilalinin Keynes ve, Keynes aracılığıyla, genç yaşta ölen Cambridge matematikçisi ve mantıkçısı Frank Ramsey üzerindeki etkisinden söz ediyorum. 1926 İngiltere'nin genel greve gittiği, Trotsky'nin güçlü bir Sovyet siyaset adamı olarak İngiltere'nin içişlerine karışarak devrim kışkırtıcılığı yaptığının iddia edildiği -Trotsky'nin Sovyetler'de tasfiye edildiği anlaşılan Batı'da henüz tam anlaşılamamıştı, Sovyetler'deyse sanayi yöneticilerinden Piyatakov'un "her sabah kalkıp Sovyetler Birliği yerinde mi diye bakıyoruz" dediği, planlamanın öncüsü kontrol rakamlarının yeni ortaya konulmaya başlandığı, Gramsci'nin akrabası önemli iktisatçı Sraffa'nın Mussolini İtalya'sından Keynes'in Cambridge'ine kaçtığı ve Keynes'in herşeyi merak ettiği bir yıldı. Çin, Hindistan, Almanya üzerine yazarak konuyu daha fazla dağıtmayayım. Kısacası önemli gelişmelere gebe, ama topun her anlamda ortada olduğu bir yıldan ve sistemik belirsizliği olan bir Sovyet ve Batı dünyasından bahsediyoruz. Keynes'in Sovyet deneyini çok merak ettiği, ancak İngiltere'ye dönüşünde "sınıf mücadelesi beni eğitim görmüş burjuvazinin yanında bulacaktır" dediği biliniyor. Muhtemelen Keynes, bu dönemde dahi mantıkçı-matematikçi Ramsey'e bir model, matematiksel bir "örtük" sosyalizm modeli ısmarlamıştı. Ramsey böyle bir matematiksel modeli oluşturdu.

Sovyetler Birliği Batıyı yakalamak için sermaye yoğun büyümeyi mi denedi? Daha açıkçası dönemin büyümesinin analitiğini bir içsel büyüme modeli çerçevesinde incelemeyi düşünmek mümkünse, daha standart bir neoklasik optimal büyüme modeli çerçevesinde düşünmek de olası değil midir? Optimal tasarruf oranının nasıl belirleneceğini ilk soran 1928 yılında Frank Ramsey olmuştu Yıllar sonra aynı soru Edmund S. Phelps (1961) tarafından -ki iktisatta Nobel aldı- Solowia krallığından bahseden ve Oiko Nomos (yani, "ekonomi") adındaki bir yurttaşa krallık için en iyi olan tasarruf oranını bulduran bir "tuhaf" makalede yeniden soruldu. Arada geçen 33 yılda, 1928-1961 arasında, konu ekonomistlerin gündeminden çıkmış görünüyor. Pontryagin metodunun 1960'larda standart iktisatçı avadanlığına girmesiyle beraber Ramsey'in varyasyon hesabıyla bulduğu çözüme optimal kontrol açısından yaklaşmak moda haline geldi ve uzun süren ilgisizlik yerini yoğun bir meraka bıraktı. Muhtemelen, Ramsey'in iktisatçılar arasında yaygın bir şöhret kazanması 1960'larda gerçekleşti. Gerçekten de Sovyet sosyalizmini bir büyüme stratejisi veya modeli olarak gördüğümü ve konkav bir Solow patikasının gerçekleşmesi olarak bakmaya yatkın olduğumu 12 yıl önce yazmıştım. Biraz "köşeli" yazmış olduğmu düşünüyorum.

Ramsey'in 1928'de yayınlanan kurgusunda amaç fonksiyonu sadece tüketimi içeriyordu: yani, modeldeki üstü örtük sosyalizm kurgusunda son amaç bireyin tüketimini ve, dolayısıyla, refahını yükseltmekti. Fakat Sovyet deneyi bu amacın plancı için tek amaç olmadığını düşündürüyor. Sosyalizm ideolojisiyle yüklü plancının tüketimi de tamamen bir kenara atmadığını varsayarak standart bir optimal büyüme modelinde amaç fonksiyonuna fert başına sermaye stokunu da eklemeyi düşünebiliriz. Gerçekten de bu tip bir model olabilecek en basit reel sosyalist büyüme modeli olarak görülebilir. Böyle bir çerçevede, "boyun kıracak hızda büyüme" (Paul Baran, 1959) isteğini, isterseniz zorunluluğunu, sermaye stokunu artırmayı da başlı başına bir amaç gibi görerek neoklasik modele sokabiliriz. Buradan 2 sonuç çıkar: (1) Ramsey'in 1928'de sormuş olduğu soruyu tekrar sorabiliriz: sıfır dışında bir zaman tercihi faktörü kullanmaya ahlaki açıdan hakkımız var mı? Bilindiği gibi, 26 yaşında genç bir dahi olarak öldüğü zaman iktisata da katkıda bulunmuş bir Cambridge mantıkçısı ve matematikçisi olan Ramsey, "sosyal faydanın" kuşaklararası iskonto haddinin sıfır olduğunu ahlaki bir zorunluluk olarak postüle etmiştir. Bunun anlamı, muhtemelen Ramsey'i ve Keynes'i o zamanlar ilgilendiren bir problem olarak sosyalizmde bugünkü kuşağın gelecek kuşaklarla arasında kendi lehine bir fark görmemesi gerektiği saptamasıdır (kuşaklararası diğerkamlık veya altrüizm). Yani, "sol" bu modelde çocuklarını ve torunlarını aynen kendisi gibi düşünmektedir; öyle varsayılmıştır. (2) Ramsey'in varsayımını kabul etmeyen neoklasik veya Solow tipi modellerde dengede aşırı sermaye birikimi vardır ve bunun karşılığı olarak tüketim optimal seviyede olması gerekenden daha düşüktür. Böylece aşırı sermaye birikimi ve/veya aşırı yüksek bir yatırım oranı sonucuna ulaşıyoruz. Bu modele göre reel sosyalizm dinamik olarak etkinlik-altıdır ve aşırı sermaye birikimine, aşırı yatırıma yol açar. Bugün de, reel sosyalizm tarihinde bu ikinci sonucun bir tür karşılığı olduğunu, ekonomik gerçekliği dönem dönem yakalayabildiğini düşünüyorum.

Ramsey muhtemelen bugünkü kuşağın hipotetik bir gelecek için feda edilmeye razı olacağını düşünmemiş ve problemi bugünkü kuşağın varolmayan ve, dolayısıyla, kendi haklarını savunamayan kuşaklara haksızlık yapılmaması noktasından tanımlamış. Modern iktisat teorisinde üst üste binen kuşaklar sınıfı dinamik modellerde pozitif miras bırakma da tartışılıyor. Ramsey zamanında bu konuyu tartışmamış ve kuşaklar arası nötr olmayı adalet açısından yeterli görmüş. Elbette, Ramsey'in klasik makalesinin ikinci bölümünde pozitif bir zaman tercihi kullandığı biliniyor. Ancak bu nokta daha çok teknik bir zorunluluktan kaynaklanıyordu çünkü sonsuza giden bir ufukta varyasyon hesabıyla tek bir sonuç bulmak imkansız oluyor. Burada bir problem var ve problem şudur: sıfır zaman tercihi ile uzun dönemli bir kararda, bir projeyi finanse etmek için gereken bugünkü tasarruf oranı çok yüksektir ve projenin ufku sonsuza giderken tasarruf oranı %100''e gider. Limitte %100 olan tasarruf oranı bugünkü kuşakların (limitte) hiç tüketiminin olmaması anlamına geliyor. Ayrıca, Ramsey problemi çerçevesinde, bazı teknik varsayımlarla, optimal tasarruf oranı verimlilik katsayısından bağımsızdır. Etik açıdan, kuşaklararası fark gözetmeyerek sıfır zaman tercihi kullanalım derken imkansız bir sonuca ulaşıyoruz ve zaten o zaman da bugünkü kuşağı -veya herhangi bir kuşağı, hatta her kuşağı- harcamış oluyoruz. Açıktır ki, bu sonuç da bir ahlaki zorunluluk veya istenilirlik kriteri olarak kabul edilemez.

Sıfır zaman tercihi kullanılabilir bir kriter oluşturmadığı gibi, ahlaki açıdan da amaçladığının tersi sonuçlara ulaşabiliyor. Pozitif bir zaman tercihi kullanacak ve/fakat ahlaki bir kritere de uyacak isek nasıl bir sonuca ulaşabiliriz? Bu durumda her kuşağın hesabını ayrı ayrı yapacağını ve her kuşağın ilerideki kuşaklara uygulayacağı zaman tercihinin kuşak uzaklaştıkça düşeceğini söyleyebiliriz. Her kuşak kendi refahının ağırlıkta olduğu fakat diğer kuşakların refahına da bir önem atfeden bir karşılıklı bağımlılık içinde, ama yine de kendisine odaklanmış fayda fonksiyonuyla çalışabilir ve kuşaklarası adalet aktörlere/kuşaklara göreceli olarak ortaya çıkabilir. En azından, kendi kuşağı içinde kendisi dışındaki herkese eşit davranan bir fayda fonksiyonu sorunu çözmese de kısmi bir "tarafsızlık olarak etik" çözümü yaratabilir.

Tamamen soyut, bir adalet kuramı ve ahlak felsefesi matematizasyonu çerçevesinde, sosyal bir politikayı benimseyen bir toplum en azından "tarafsızlık olarak etik" çözümüne yaklaşırsa, yine tamamen soyut bir düzlemde, şunları yapmalıdır. (a) kabul edilebilir başka bir neden yoksa geleceğe yüksek kamu borcu, vergi veya enflasyon yükü devretmemelidir. (b) kendi kuşağının içinde de minimum bir diğerkamlık dozu barındırmalıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019