Stagflasyona doğru
Daha öncede yazmıştım, iktisat politikalarını iktisatçılar yapar, siyasetçiler uygular. Bu da iktisadın riskidir diyebiliriz. Türkiye bunu yaşayan ülkelerin başında geliyor.
Son otuz yıl içinde Türkiye’nin enflasyonla mücadelesinde en önemli başarı, AKP iktidarının ilk beş yılında yakalandı. Enflasyon tek haneli rakamlara indi, TL’sından altı sıfır atıldı. Bu önemli başarı elbette hükümetindir. Ancak başkaları daha bu başarı da söz sahibi idi. Çünkü bu dönemde TCMB’nin başındaki bağımsızlığa önem veren bir başkan ve Çankaya Köşkünde gerektiğinde hükümete hayır diyen bir Cumhurbaşkanı vardı. Bunlara eklenecek bir olgu da, yurtdışındaki likidite bolluğu nedeni ile ülkeye doğrudan ya da portföy yatırımı şeklindeki cömertçe giren yabancı sermayedir.
2007’ye gelindiğinde hızlı bir değişim yaşandı. Artık Cumhurbaşkanı koltuğunda hükümetin her kararına evet diyen bir kişi oturuyordu. Yurtdışından gelen sermayede de sorunlar başlamıştı. Fakat TCMB’nin başında yine bankayı bilen ve bağımsızlığa önem veren bir başkan vardı. Buna rağmen 2009’da ekonomi ciddi biçimde küçüldü. 2009 yılının ilk çeyreğinde %14,7’lik küçülme ile Cumhuriyet tarihi rekoru kırıldı, Türkiye yılı da %4,8’lik küçülme ile kapattı. 2010’da baz etkisi ile büyüme oranı %9,2, 2011 yılında %8,8 oldu. 2012 yılından itibaren büyüme oranı %5’in altına indi ve %2-4 bandına seyreder oldu. 2012’de büyüme oranı %2,1’e geriledi. 2013’de küçük bir toparlama ile büyüme oranı %4,2’yi yakaladı. Bu arada 2014 yılında sonuna doğru döviz kuru hareketlenmeye başladı ve büyüme oranı %3,0’e geriledi.
2015 yılına girerken bu köşede stagflayon riski olduğunu yazmıştık. Nitekim 2015 yılında TL’sı ABD doları karşısında %27,2 değer yitirirken, büyüme oranı %4,0’de kaldı, enflasyon oranı ise %8,8’e yükseldi.
Türkiye için 2016 talihsizlikler yılı oldu. Terör eylemleri arttı, dinci FETÖ darbe girişimi politik riskleri arttırdı. Biriken ekonomik riskler (Türkiye’nin risk biriktirdiğini bu köşede yazmıştık) yüz üstüne çıkmaya başladı. TCMB bağımsızlığı yasal olarak olmasa da uygulamada zayıfladı. Küresel ekonomide artık likidite bolluğunun sona ereceği kesinleşti. Nihayetinde Kasım ayının sonuna geldiğimizde TL’sını yıl bazında dolar karşısındaki kaybı %16,7’ye ulaştı. TL yükselen ekonomiler içinde ulusal parası en fazla değer yitiren ikinci ülke oldu (birinci ülke %20,6 ile Meksika Peso’su).
Bu gelişmelerin etkisi ile Kasım ayından itibaren halen %7,16 olan enflasyon oranı yükselmeye başlayacak. Büyüme oranı ikinci çeyrek itibari ile %3,9’a gerilemişti, üçüncü çeyrekte daha da gerilecek, %2’ye bile ulaşması çok zor. Özetle tablo şöyle şekilmiş oluyor: düşük büyüme oranı, yüksek enflasyon oranı ve değer yitiren bir ulusal para.
Gelinen nokta sürekli durgunluk aşamasının geçilmek üzere olduğunu göstermekte. Yeni krizin adı artık stagflasyon yani durgunluk içinde enflasyondur. Bakalım bu krizi hangi maliyetle ve ne kadar sürede atlatacağız?