Stagflasyon da neymiş? Trump korkusu her şeye bedel!
Geçtiğimiz hafta beklenenden yüksek gelen ABD enflasyonu, piyasaları şöyle bir salladı ve çok değil bundan bir ay kadar önce 6 ya da 7 faiz indirimi bekleyen piyasanın artık dörtten az sayıda indirim beklemesine neden oldu.
Yazılarımda da birkaç kez ifade ettiğim üzere enflasyonda belli bir noktadan sonra iniş, tepelerdeki seviyelerden düşüş kadar kolay olmuyor. ABD ekonomisinde üretim ve istihdamda verimlilik artışı sürüyor. Şimdiye kadar yazılan felaket senaryolarının gerçekleşmesi içinse en küçük bir sinyal varmış gibi bile durmuyor. Diğer taraftan Batı yakasının farklı üyeleri için aynı şeyi söylemek oldukça zor.
Almanya ve Japonya’nın ardından İngiltere’nin de teknik resesyona girmesiyle fasıla tamamlanacak gibi duruyor fakat yeniden bir arz şoku yaşanacak olsa bile bu 70’li yıllarda görülenden farklı olacak. Zira Avrupa’nın şimdikinden çok daha derin bir durgunluğa girmesinin önünde bariz bir korku engeli var.
Peki bu arz şokunun görülme olasılığı nedir?
Ve neden 70’lerden farklı? Çünkü mevcut ekonomi teorisi artık dönüşen ekonomiyi açıklamakta zorlanıyor ve dünyada da artık 70’li yılların kuralları geçerli değil … Hatta son kertede, bu farklılığa bir yenisi daha eklenmiş durumda ki o da gümbür gümbür gelen Trump… 70’li yıllarda ABD’de Vietnam Savaşı kaynaklı bir yorgunluk vardı. Ayrıca Bretton Woods sistemi çökmüş ve altınla doların bağı kopmuştu.
Öte yandan Ortadoğu’da bir diğer savaş, Yom Kippur Arapların Batı’ya petrol ambargosu uygulamasını beraberinde getirmişti ki işte arz kaynaklı kriz, burada ortaya çıktı. Tüm bu olanlar o zamanın ekonomik modeli olan Keynesyen iktisatın popülaritesini yitirmesine kadar uzanacak, doların rezerv para olmasının yolunu açan Bretton Woods’taki çöküşle monaterist (parasalcı) politikaları iyi bir kombinasyon haline getirecekti.
Günümüze bakılacak olursa; o zamanın krizindeki gibi ne Batı’ya kafa tutacak bir Arap Birliği ne de sendikalar var. Ekonomik sistemse rezerv para dolara göre tasarlanmış durumda.Ayrıca günümüzde petrolün yanı sıra, doğal gaz, LNG hatta yenilenebilir enerji gibi farklı kategoride enerji tipleri mevcut. O nedenle Rusya Ukrayna Savaşı’ndan sonra yaşandığı üzere görülecek enerji krizlerinin etkisi ancak bağımlılık düzeyi Almanya gibi yüksek olan ülkeleri etkiliyor. (Türkiye de bağımlı ancak Rusya yaptırımlarını uygulamaması nedeniyle sadece fiyat artışlarından etkilendi)
Avrupa’nın kaygısı başka!
ECB Başkanı Lagarde, geçtiğimiz ay bir TV programında Trump'ın yeniden ABD Başkanı seçilmesinin Avrupa için bir "tehdit" olduğunu öne sürmüştü. Buradaki gerekçelerini de NATO’ya hizmet etmeme, gümrük tarifeleri ve iklim değişikliği ile mücadele etmeme olarak açıklamıştı.Geçtiğimiz hafta tam da NATO konusunda korkulan oldu ve Trump, bir mitingdeki konuşmasında başkanlığı sırasında NATO savunma harcamaları hedeflerini tutturamayan üye ülkelerin ABD tarafından korunmayacağını vurguladı.
NATO’da Rusya ve Trump tehlikesine karşı seferberlik!
Son haftalarda İngiltere ve diğer Batılı savunma yetkilileri, Avrupa'da daha kendinden emin ve yeniden silahlanmış bir Rusya ile daha geniş bir çatışma olasılığına dair benzeri görülmemiş sayıda kamuya açık uyarıda bulunarak, savunma harcamalarının GSYİH’a oranının hedef yüzde 2 düzeyine getirilmesi konusunda baskı yapmaya başladı.NATO üyesi Türkiye’de son 10 yılda bu oran 2019 ve 2020 yıllarında 1,86 ile en çok yakınsamayı yaparken, 2023’te yüzde 1,31’e düşüş kaydetmiş.
NATO ülkeleri içinde en yüksek savunma harcaması payına sahip ülke yüzde 3,49’la ABD ardından yüzde 2,07 ile İngiltere gelirken Avrupa ülkelerinin çoğunun hedefin altında kaldığı görülüyor. Dolayısıyla kamu harcamalarının bir ya da birkaç endişeyle de olsa bu kadar arttığı bir ortamda durgunluk görülmesi matematiksel olarak olası gözükmüyor. Bir rivayete göre: “Rusya Avrupa kültürünün bir parçasıdır. Bu nedenle NATO'yu düşman olarak hayal etmekte zorlanıyorum.” Vladimir Putin Bir başkasında ise "Şu anda yaşadığımız NATO'nun beyin ölümüdür" Emmanuel Macron.