Spor politikasını inşaattan ibaret sayarsak…

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE [email protected]

Dünyaca ünlü bir bi­lim insanımızdan dinlemiştim: Eski Sağ­lık Bakanlarımızdan bi­ri ABD’nin en önde ge­len enstitülerinden bi­rini (Koch Institute for Integrative Cancer Re­search) ziyaret ettikten sonra “böyle bir binayı en geç iki yılda bitiri­riz” demiş.

O yüzden de, milyar­larca dolar araştırma bütçesiyle dünyanın en saygın bilim insan­larını bir araya getiren enstitüyü gezerken inşaatın kalitesine ve yapım süresine takılan bir anlayı­şın sağlık politikasını büyük kam­püs hastanelerinden ibaret gör­mesine de şaşırmamak lazım.

Olimpiyatlarda neden başarı­sız olduğumuzu düşünürken ak­lıma yukarıda yazdığım anekdot takıldı. Spor politikasını sadece stat ve tesis inşa etmekle eş tut­manın kaçınılmaz sonuçlarından birini yaşadık. Başarısız olduğu­muz fikrine karşı çıkanlar olacak­tır. Geçen olimpiyatlarda dört ma­dalya kazandığımız karatenin bu olimpiyatlara dahil edilmemesi­ni gerekçe gösterenler de olacak­tır. Yine de ülkemizin nüfusuna ve milli gelir seviyesine bakınca po­tansiyelimizin çok altında bir ba­şarı elde ettiğimizi söylemek yan­lış olmayacaktır.

Olimpiyatlarda başarıyı getiren makro faktörler

Bu konuyla ilgili geniş bir lite­ratür var. Ortak bulgu ülkelerin nüfusu ve gelir seviyesiyle olim­pik başarı arasında önemli ve po­zitif bir ilişki olduğu yönünde. Bu açıdan ülkemiz, Hindistan ve Meksika’yla beraber potansiyeli­nin çok altında kalan üç ülkeden biri.* Aynı coğrafyada yer aldı­ğımız ve bizden çok daha başarı­lı olan Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan gibi ülkelerin nüfusu İstanbul’un yarısı kadar!

Kişi ba­şı milli gelir açısından da önemli farklılıklar yok. Dolayısıyla, itici gücümüz olması beklenen genç ve kalabalık nüfusumuzun avan­tajını ne ekonomik büyümede ne de sportif başarıda kullanabili­yoruz. Bir başka önemli bulgu da kadın sporcuların olimpiyatlar­daki başarısı ile ilgili. Kadın işgü­cüne katılımın yüksek olduğu ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin da­ha fazla hissedildiği ülkelerin ka­dın sporcuları olimpiyatlarda da­ha başarılı oluyorlar. **

Neden başarısız olduk? Plansızlık ve liyakatsizlik

Peki biz neden başarısız olduk? Türkiye’nin yapısal sorunlarının önemli bir bölümü spor için de geçerli. İyi tasarlanmış ve sürdü­rülebilir bir politikamız olmadığı için birçok branşta uzun dönem­li bir plan doğrultusunda iler­lemiyoruz. Kadın voleybolunda sürdürülebilir bir başarıyı uzun dönemli bir plan sonucunda ya­kalamışken bu başarı hikayesini diğer takım sporlarına bir türlü taşıyamıyoruz. Üstelik kadın vo­leybolunu da bir kutuplaştırma aparatı haline getirip çocukları­mıza rol model olacak sporcuları yıpratmaktan geri durmuyoruz.

Bir başka yapısal sorunumuz aynı zamanda ülkenin de kanayan yarası: liyakatsizlik…Spor bran­şına yön veren federasyon baş­kanlarının ve onların oluşturdu­ğu ekiplerin nasıl atandığını he­pimiz biliyoruz. Sportif başarı siyasi ilişkilere ve ekonomik ran­ta feda ediliyor. Oysa önümüzde okçuluk ve jimnastik gibi sporun içinden gelen vizyoner yönetici­lerle elde ettiğimiz başarı hikaye­leri var. Bu hikayeleri siyasi ve ki­şisel ilişkiler uğruna zenginleşti­remiyoruz.

Yetenekleri yönetemiyoruz

Nasıl gençlerimizin yetenek­lerini yönetecek bir eğitim po­litikamız yoksa geleceği parlak sporcularımızın yeteneklerini yönetecek bir spor politikamız da yok. Bir zamanlar hepimizi ekra­na kitleyen Süreyya Ayhan’ın gö­zümüzün önünde silinip gitmesi hepimizin aklında.

Zamanında teniste milli takım forması giymiş ve Türkiye şam­piyonu olmuş bir sporcunun ba­bası olarak kişisel gözlemlerimi de aktarayım. 16 yaşına kadar Av­rupa’da ve dünyada çok başarılı olmuş, bugün dünya sıralamasın­da ilk 50’de yer alan tenisçileri yenen gençlerimizin birçoğu bu­gün boğaz tokluğuna tenis antre­nörlüğü yapıyor. Ne bu çocukla­rın yeteneklerini yönetebildik ne de onların arasından bir sonraki jenerasyonun şampiyonlarını ye­tiştirecek antrenörler çıkartabil­dik. Oysa tesis açısından bizden çok daha kötü durumda olan orta gelirli ülkelerde antrenör yetiş­tirme programları en az tesisleş­me kadar önemlidir.

Birçok spor branşını da gençler arasında yaygınlaştıramıyoruz. Çarpıcı bir örnek vereyim. Bun­dan yıllar önce Ankara’nın dar ge­lirli mahallelerindeki yetenekli çocukları tenise yönlendiren bir program yürütülmüş. Bu prog­ramdan yetişen çocuklar Grigor Dimitrov gibi daha sonra dünya sıralamasında üçüncü sıraya yer­leşen tenisçileri bile yenecek ka­dar başarılı olmuşlar. Ya sonra? Bu çocukların kariyerlerini yön­lendirecek, yeteneklerini yönete­cek bir sistem olmadığı için hepsi silinip gitmişler.

Sporsever miyiz?

Bu sorunun cevabını uzun uza­dıya yazmak yerine bir istatis­tik vermekle yetineyim. 2013 yı­lında Dünya U20 Futbol Şampi­yonası Türkiye’de düzenlendi. Geçtiğimiz ay Almanya’da hay­ranlıkla seyrettiğimiz dünya yıl­dızlarının önemli bir kısmı o ta­rihte yıldız adayları olarak Türk futbolseverlerle buluştu deme­yi çok isterdim! Maalesef ülke­mizde düzenlenen o turnuva maç başı 5 bin 230 seyirci ortalaması ile tüm 20 Yaş Altı Dünya Kupası organizasyonları arasında bilet­li seyirci sayısının en az olduğu turnuva olarak tarihe geçti.

Dolayısıyla bizim temel soru­numuz tesisten ziyade spor po­litikasını sadece tesisleşmeden ibaret gören bir anlayışa sahip ol­mamız. Maalesef bu anlayış sa­dece sporda geçerli değil. Sağ­lık politikasını şehir hastaneleri, üniversiteleri büyük kampüsler, küresel finans merkezini yan ya­na gökdelenler, hukuk politikası­nı da devasa adliye sarayları ola­rak görmek kolay ve pahalı. Bu rüküş anlayışın uzun dönemde sonuç vermediği ise aşikar.

*Hindistan’ın olimpiyatlardaki başarı­sızlığı oldukça detaylı incelenmiş. Rüş­vet, yolsuzluk ve krikete aktarılan kay­naklar dünyanın en kalabalık ikinci ülke­sinin başarısızlığındaki temel faktörler.

**Bu sonuç kişi başı milli gelir etkisi kontrol edildikten sonra da değişmiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sahi biz ne yaşıyoruz? 18 Eylül 2024