Spesifik riskler var, bir kaos yok
Yunanistan’la yatıp kalkıyoruz. Bu ülkeyle ilgili haber akışı piyasaları hareketlendiriyor. Bir süre önce; ‘‘Dönem, teknik analistlerin dönemidir’’ ana fikirli bir yazı yazmıştım. Gerçekten de, temel faktörlerin pek işe yaramadığı, teknik analiz göstergelerinin iyi sonuçlar verdiği bir zamandayız. Yunanistan’la kreditörleri arasında bu hafta bir anlaşmanın yapılacağı düşünülüyor. Anlaşma olsa da, bu iş daha uzun süre devam edebilir. Çünkü anlaşmanın, ülke parlamentolarında da onaylanması gerekiyor. Bırakın diğer ülkeleri, Syriza’nın içinde bile sorun çıkaracak milletvekilleri olabilir. Ek olarak, Yunan bankalarından para çıkışı devam ederken, rafa kalkan sermaye kontrolleri konusu yine gündeme gelebilir.
Yunanistan’a ilişkin endişeler arttığında, tahvil fiyatları yükseliyor. Altın fiyatı da yukarı yönlü bir hareket yapıyor. Bu iki yatırım aracı biraz da güvenli liman statüsünden fayda sağlıyorlar. Yunanistan mevzusu biraz çözülür gibi olursa, tahvillere ve altına nereden destek geleceği tartışılır. Yazılarımda sürekli vurguluyorum. Batılı yatırımcıların fiziksel altın yatırımları kritiktir. Bu grubun halihazırdaki yatırım iştahları zayıftır. Bu durum değişmedikçe, altının yükseliş hareketleri soru işaretidir. Fed’in faiz artırımı yaklaşırken, tahvillerde de temkinli olmak gerekebilir. Fiyatlar aniden düşmese de, kademeli bir gevşeme olur. Burada bir noktayı belirteyim. Çünkü ‘‘Tahvillerde bunca yıl pozitif olduktan sonra, artık negatif mi düşünüyorsunuz’’ sorusunu son dönemde sıkça alıyorum. İyi düzenlenmiş bir portföyde, tahviller her zaman yer almalıdır. Hisse senedi yatırımlarının yaratacağı risklerden korunmanın iyi yollarından birisi, portföyde tahvil bulundurmaktır. Tabii Fed faizleri yükseltince tahvil faizleri de artacağı için, elinizdeki tahvilin faizi yeni oluşacak faizden düşük olur. Fakat tahvilinizi vade sonuna kadar tuttuğunuz sürece, para kaybetmezsiniz.
Hisse senetleri konusunu bölge bölge değerlendirmek gerekiyor. Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alım programının başında olduğu düşünülürse, euro bölgesi hisse senedi piyasalarında fırsatların devam ettiği söylenebilir. Amerikan hisseleri konusunda karamsar değilim. Faiz artırımları başladıktan sonra, büyük düşüşlerin olabileceği düşünülüyor. Faiz artışları hisseler için her daim kötü olmaz. Faiz artış dönemi genelde; ücretlerin, enflasyonun arttığı ortamlarda gelişir. Ekonomide çarklar dönüyordur. Fed; ‘‘Ekonomiden iyi sinyaller geliyor. Büyük an yaklaşıyor.’’ diyor. Doğru zamanda, yani ekonominin gerçekten güçlü olduğu bir anda faiz artırım süreci başlayacak gibi gözüküyor. Bir ekonominin performansı iyi olursa, hisse senedi piyasası niçin çöküş yaşasın? Bir merkez bankası; ekonomik büyüme dönemini bozmak, şirket karlılıklarına darbe vurmak için değil, aşırı ısınmanın önüne geçmek için faizi yükseltir.
Asya bölgesinde Japon ekonomisi iyi gidiyor. Nikkei endeksi yılbaşından beri yüzde 20 yükseldi. Bu yükselişin bir makro temeli var. Diğer taraftan Çin endeksi geçen hafta yüzde 13.5 düştü. Çin’deki ralli, büyüme kaynaklı değil likidite temellidir. Çin’deki bu likidite çılgınlığı sürdükçe, yükseliş hareketinin ne zaman biteceğini kestirmek zordur. Çin piyasaları önemlidir. Çünkü rallinin sürmesi, diğer gelişen ülkeleri de etkiler. Ülkelerin spesifik risklerinden bağımsız olarak; Çin endeksleri coşarken, gelişen ülke piyasaları yerle bir olur mu? Örneğin bizdeki koalsiyon belirsizliği ülkeye özgü bir risktir. En son baktığımda, Türkiye’de siyasi partiler birbirlerine ağır ifadelerle yükleniyorlardı. Piyasalar için iyimser senaryom, en kısa sürede hükümetin kurulmasına dayanıyor. Global piyasalarda işler kötü değildir. Fed’in faiz artırımına başlaması da dünyanın sonu olmaz. Yeter ki o döneme erken seçim ortamı gibi absürt bir durumda yakalanmayalım.