Spekülatif rüzgarlar yön değiştiriyor...
Son bir hafta içinde, küresel piyasalarda yaşanan gelişmelere baktığımızda riskten kaçınma eğiliminin dalgalı bir şekilde etkisini sürdürdüğünü görünüyoruz: İlk yarıda sert esen olumsuz rüzgarlar hafta sonuna doğru duruldu, kırılganlık azalmadı. Yeni bir daralmaya işaret eden deflasyonist eğilimlerin yönü değiştirilemedi, bazı piyasaları manipüle ederek veya bazı gelişmelere ilişkin iyimser yorumları abartarak gün kurtarıldı. Uzun süreder olduğu gibi görüş mesafesi daralmaya, karanlık koyulaşmaya devam etti. Sermaye piyasaları satış baskısı altında kaldı, fiyat oynaklığı artar ve işlem hacimleri gerilerken güvenbunalımı geri döndü; hammadde piyasaları da bu süreçten etkilendi ve geriledi, nakitte kalma eğilimi güçlenirken, tahvil piyasalarındaki aşırılıklar biraz daha büyüdü. Döviz piyasalarındaki eğilimlerin diğer piyasalar üzerindeki etkisi yeniden güçlendi ve belirginleştit: Kredi hacmi çok büyük paralar değerlendikçe olumsuz rüzgarlar sertleşti, söz konusu eğilim durulduğunda bekle gör eğilimi ile gergin bir bekleyiş dönemine geçildi.
ABD ekonomisinde haziran ayı işsizlik rakamının yüzde 9.5 oranına gerilemesi, hafta içinde piyasaları etkileyen olumsuzluğun abartılı olduğunu söylemiyor, toparlanmanın devam ettiğine işaret etmiyor. Fakat sanki böyle bir durum varmış gibi bir hava yaratıldı ve gün kurtarıldı; Rakamın piyasa beklentilerinden daha iyi olduğu gerekçesi cankurtarın simidi olarak kullanıldı. Tarım dışı istihdam 2010 yılının en düşük düzeyine iniyor, fakat işsizlik oranı da geriliyor! Çelişkili gibi görünen bu durum gerçekleri bilmeyenleri, yanıltıp yönlendirmekte kullanılıyor. Bu durum tarımsal istihdam dan, emekli sayısının artışından veya iş bulamadığı halde işsiz tanımından çıkan veya çıkarılanlar nedeniyle oluşmuş olabilir. Ekonomi ve finansal piyasalar açısından işsizlik oranı değil, tarımdışı istihdamın ne tarafa gittiği önemlidir. Nüfus sayımı için işe alınanların sözleşmesi bittiği ve özel sektörün istihdamı azalmasa bile yeni iş yaratmakta zorlandığı için böyle bir görüntü oluştu. Kurtarma ve canlandırma paketlerinin etkisi gündemden düştükçe ABD ekonomisinin zaafiyetleri daha net bir şekilde açığa çıkmaya başladı; toparlanmanın ivme kaybettiği kanaati değişmedi, tam aksine güçlendi. Bu durum kamu sektörü ve mali sektör yanı sıra ABD Merkez Bankası'na yönelik bakış açısını olumsuzlaştırdı. Bütçe açıkları kronikleşecek ve borç yükü artacak, sorunlu krediler tırmanacak ve toksik kağıt hacmi artacak, para politikasını iyice gevşetilmesi beklenen Federal Rezerve de çıkardığı para da yıpranacak... G-20 Zirvesi'nde ABD'li yetkililerin AB'yi büyüme konusunda ikna edememiş olmasının maliyeti artacak.
AB cephesinde ise ekonomiyi daraltacak yeni önlem önerileri küresel belirsizliği tırmandırıyor. Bütçe açıklarını ve borç oranlarını azaltmayan veya azaltamayan üyelere ceza ödeme yada AB fonlarına erişme haklarının ellerinden alınması gibi yaptırım hazırlıkları piyasa beklentilerini etkiliyor. Mali disiplin ve bunu destekleyen yaptırım hazırlıkları AB Merkez Bankası ve Euro'nun değeri hakkındaki endişeleri kısmen azaltıyor. AB üyeleri arasında büyük bütçe açığı ve borç yükü olan ciddi tasarruf açığı bulunan ekonomilerin yalnızlaşması ve ayrışması kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. Tasarruf fazlası olanlar ise enerjilerini giderek büyüyen iç sorunlarına yöneltmeye çalışıyor. Bu tablo Euro bölgesi içinde yeknesaklığın azalacağı, ekonominin daralacağı ve güçlü bir ayrışmanın yaşanacağı anlamına geliyor.
ABD ve AB'nin küresel nüfus içindeki payları kabaca yüzde 10 düzeyinde olsa da küresel tüketimden yüzde 60'ı aşan bir pay aldıkları dikkate alınır ise söz konusu bölgelerdeki gelişmeler herşeyi etkileyecek. Onlar büyüyemiyorsa küresel ekonomi daralacak, sağlıkları küresel büyümeye daha çok bağımlı olan sektörler çok daha fazla yıpranacak; ticaret hacmi ile sermaye hareketleri de daralacak, işsizlik ve enflasyon bölgesel bazda farklılaşsa bile yükseliş eğilimini zorlayacak gibi görünüyor. Zaman içinde herşey değişmek zorunda kalacak ve hiç bir şey eskisi gibi olamayacak...
Küresel düzeyde bunlar yaşanırken biz yüzde 11.7'lik ilk çeyrek büyüme rakamına sevinelim mi yoksa üzülelim mi tartışmasını yaparak her zaman olduğu gibi kafamızı kuma gömerek kendi insanımızı uyutmaya çalıştık. Muhtemelen haziran ayı enflasyon rakamları da aynı amaçla kullanılmaya çalışılacak. Hem demokrasi demeye devam edip hem de herkesin herşeyi bilmemesi ve öğrenmemesi için çaba harcamaya devam edeceğiz galiba!.. Hem inançtan bahsedeceğiz ve bunun adil ve şuurlu olmaktan geçtiğini bileceğiz, hemde geniş kesimleri uyutarak şuursuzlaştırmak ve bu sayede yönlendirmek için çaba harcayacağız; küresel düzeyde yaşananları izliyor ve anlıyor gibi rol yapacağız ama agzımızdan çıkan laflarla yaptıklarımız uyuşmamaya devam edecek. Küresel gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkileri gerçekçi bir şekilde konuşulmayacak, kimsenin kendi başının çaresine bakmak adına tedbirli olması istenmeyecek... Bu çelişkilere çok alıştık ama artık kurtulmamız gerekiyor, yoksa çok geç olacak!..