S&P, Fitch ve Moodys’e Freudyen yaklaşım
Sigmund Freud, 1930'lu yıllarda geliştirmiş bu teoriyi.
Kişilik, bilinç, benlik çalıştığı dönemde.
Demiş ki, "İnsan, bazı durumlarda istenmeyen düşünce ve davranışlarını, başka bir kişiye yansıtır."
Bu durum kahir ekseriyette, aşırı kendine güven, kendini olduğunun üzerinde beğenme aşamalarında karşımıza çıkar.
Bu durumdaki kişiler, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilirler. Sadece kuralların kendileri için de geçerli olduğunu düşüncesini kabul etmekte güçlük yaşarlar.
Kendi gördükleri dünya, kendi yanlışlarından-eksiklerinden kaynaklanan yanlışlarda dahi o kadar hassastır ki, kendilerini koruyabilmek için suçu başkalarına yansıtmayı tercih ederler.
Bu durum genellikle ilişkilerde yıkıcı bir hal alır. Zira, sürekli mantık dışı nedenlerle ilişkinin suçlanan tarafı olan partner, bunu kaldırmakta güçlük çeker.
Bu davranışın en yoğun olarak görüldüğü meslek kolu, hiç kuşku yok ki siyasettir. Siyasetçiler, genellikle hatanın kendilerinde olduğunu düşünmez, düşünseler bile bunu söylemez, "yansıtma" yoluyla başkalarına "forward ederler."
Örnek olarak kredi derecelendirme kuruluşlarını verebiliriz.
Geçmiş günahları, açgözlülükleri o kadar büyük ki, yeni dönemin tüm günahları da haklı-haksız onlara yazılıyor zira.
İtalya'da Fitch ofisine baskın
İlk örnek İtalya olsun. Ülkenin borcunun milli gelire oranı yüzde 130'a kadar çıkmış. Yani borç, ülkenin gırtlağını bile yüzde 30 aşmış. Sürekli borç almış, bunu öyle ya da böyle ülke içinde yemişler. Üstelik para birimi olarak euro kullandıkları için, kendi riskleriyle değil, çalışan-üreten Almanya'ya reva görülen düşük faizlerle borç almışlar. Sonunda ne olmuş? Dünyada borç krizi çıkmış. Bu ülkelerin borçlarını ödeme kapasiteleri sorgulanmaya başlanmış (2011). Sonunda, çok sert fiyatlamalarla faizler yükselmeye başlamış. Faiz yükseldikçe panik artmış. Kredi derecelendirme kuruluşu gelmiş, ülkenin notunu indirmiş (Fitch). İtalyan siyasetçi ne yapmış?
-Vayyyy, sen benim notumu nasıl indirirsin?
Fitch hakkında soruşturma başlatmış. İtalya'daki ofisini polislerle basmış. İnsanları sorgulamış. Ne çıkmış? Hiçbir şey...
Siyasetçi bunu yaparken, bilmiyor mu çıkacak olanın "sıfır" olduğunu?
Biliyor.
Ne yapıyor? Mazhar Alanson taklidi. Sen beni tanımazsın, severim de söylemem.
Sen beni uzak sanırsın, bilirim söz dinlemem.
Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam....
ABD, S&P'nin başının görevden alınmasını sağladı
Peki İtalya'da durum böyle. Başka ülkelerde nasıl? Amerika örneğin. Önce Afganistan'ı sonra Irak'ı bombalamış. Ülkenin bütçesinin canına askeri harcamalarla okumuş. Senelerce ikiz açıkla yürümüş. Hem bütçe açığı hem cari açık.
Önce .com balonu üretmiş, sonra onu patlatıp yerine emlak balonu koymuş. Sonra bu da patlamış. Sonuç? Kriz çıkmış.
Kredi derecelendirme kuruluşları da haksız şekilde aşırı para hırsıyla, açgözlülükle yıllarca buna gözünü kapatmış, görmezden gelmiş. İş ayyuka çıkınca, adam kalkmış, Amerika'nın notunu indirmiş.
Siyasetçi ne yapmış? Açıktan eleştirmiş, hatta S&P'nin başkanının görevden alınmasını sağlamış.
Bombaları o mu atmış? Irak'ı S&P mi işgal etmiş? Savunma sanayi şirketlerine milyarlarca dolarlık kaynağı kredi derecelendirme kuruluşları mı akıtmış?
Siyasetçi bilmez mi bunu?
Bilir, bilmez mi. Bilir de, söylemez.
Para girişi için kredi notuna ihtiyaç yok
Gelelim bize. Kredi notu bir sebep değil, sonuçtur. Kredi derecelendirme kuruluşları siyaset kurumu değildir. Ama asla ve kat'a, siyasetten azade de değildir. Nasıl ki notumuzun yatırım yapılabilir seviyeye yükseldiği günün Rose Garden'daki hoş sohbete denk gelmesi hoş bir tesadüftüyse, notun inişine de bu gözle bakmak daha doğru olabilir.
5'er yıllık dönemleri karşılaştırıp, "Önceki beş yıl şu kadar büyümüştün, son beş yılda büyümen buraya düştü" diyerek not indiren kredi derecelendirme kuruşundan "Bak biz bu çeyrek ne kadar büyüdük, hadi artırsana notumu" diye beklentiye girmek de aynı yaklaşımla değerlendirilebilir.
Bizler bu kuruluşlara "Ben zaten beni notlaman için seninle çalışmıyorum ki" diyebiliriz. Ama siz Hazine olarak çalışmasanız da, bu kurumların verdiği notların kurumlar ve yatırımcılar için geçerli kalmaya devam ettiğini unutmamak gerekir.
Siz doğruları yaptığınızda, ülkenize yabancı para girişi için kredi notuna ihtiyacınız yoktur.
Bakın, 2013 Mayıs ayı öncesinde Türkiye'nin yatırım yapılabilir notu yoktu. Ülkeye öncesindeki 4 yıl boyunca her yıl 50-70 milyar dolar arasında sermaye girişi (doğrudan+portföy) oldu.
Neden?
Dünyadaki risk iştahı yüksekti, biz de doğru şeyleri yapıyorduk.
Notumuzu kaybettik. Bu sene yılbaşından bu yana ne kadar para girişi oldu?
Hisse ve tahvile 6 milyar dolar. Doğrudan satın alma ve birleşmelerle de bu yıl 10 milyar dolar civarında giriş bekleniyor.
Neden?
Dünyadaki risk iştahı yüksek, biz de sorun olarak görülen şeyleri aşmak için adım atıyoruz.
Demek ki, kredi kuruluşlarına küsmek yerine uyarıları ciddiye almak, notu yükseltmek için yoğun çaba içine girmek lazım.
Ben demiyorum.
Freud'un yansıtma teorisini bir kenara bırakıp id'le değil, pozitif süperegoyla hareket eden bir siyasetçi diyor:
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek.
Bu kuruluşları şimdi bu kadar yerersek, yarın not yükseldiğinde (Fitch Fitchliğini yaptı esprisinin geri tepmesi gibi) Mazhar'ın şarkısının ilk kısmını da söylemek zorunda kalabiliriz çünkü.
Zor olsa da galiba dönüyorum sana...
Gel dersen hemen, çağırmazsan geçerken...
Yerle gök arasında bir yerde...