Sözün bol, icraatın kıt olduğu bir dönem!
Fransız İhtilali’nin haberi Osmanlı’ya ulaştığında, devlet erkanı olayı Frenklerin kendi aralarında bir didişme olarak görüp, sevince kapıldıkları rivayet edilir. Yirmi yıldan az sürede ihtilale yön veren fikirler İtalya’ya, oradan Balkanlara sıçrar, bir on yıl sonra da Osmanlı Yunan ayaklanması ile karşı karşıya kalır. Yüzyıl süren mücadele sonunda ulusçuluk tüm Kıta’ya egemen olur, çok uluslu imparatorluklar sona erer, yerlerini Türkiye Cumhuriyeti dahil ulus-devletler alır.
İngiltere’nin bir halkoylamasıyla AB’nden ayrılma kararı dünya tarihini Fransız İhtilali kadar etkileyecek bir olay mıdır, sanmıyorum. Yine de, İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan ve giderek güçlendiği izlenimi veren Avrupa’nın birleşmesi hareketinin ciddi darbe aldığını görmezlikten gelemeyiz. Bu gelişmenin diğer üyelerde yankıları olması, AB ile bağların gözden geçirilmesi taleplerine yol açması muhtemeldir. Birliğin genişleme süreci de şimdilik askıya alınacaktır.
İngiltere’nin ayrılma kararından bağımsız olarak, AB’nin aşmakta zorlandığı sıkıntılarla karşı karşıya olduğu unutulmamalıdır. İlkin, AB, Soğuk Savaşın hüküm sürdüğü ve Almanya’nın bölünmüş olduğu bir dönemde iki dünya savaşına yol açan Alman-Fransız rekabetini işbirliğine dönüştürmek için kurulmuştu; iki ülkenin eşitliğini varsayıyordu. Aradan geçen zamanda, Fransa Almanya’nın gelişme temposuna ayak uyduramadı, geride kaldı. Soğuk Savaşın sona ermesiyle de Almanyalar birleşti, Fransa’nın çok üstünde iktisadi ve her gün artan siyasi öneme sahip yeni bir Almanya ortaya çıktı. Fransa’nın Almanya’nın vesayetinde bir birliği özümsemesi kolay olmayacaktır.
İkinci bir sorun, AB’nin genişlemesi ve türdeşlikten uzaklaşması ile ilgilidir. Varşova Paktı’nın sona ermesiyle komünist sistemden kurtulan ülkeler eski durumlarına dönmesinler, Avrupa demokrasilerine katılsınlar diye alelacele AB’ne üye yapıldılar. Birlik’e biraz kolay ve ucuz giren bu ülkeler AB değerlerini yeterince benimsemiş görünmüyorlar; üyeliğe de yeterince değer vermiyorlar, demokrasileri özürlü. AB ise bu üyeleri disipline etmekte başarılı değil.
Üçüncü bir sorun, irili ufaklı çok sayıda egemen ülkeden oluşan birliğin, hepsini memnun ederek ilerlemesi olanaksızlığından kaynaklanıyor. Herkesin çıkarını gözeterek oluşturulan çözümler karmaşık, etkisiz. AB’nin ortak güvenlik ve dış politika oluşturmaktaki başarısızlığına son zamanlarda göç karşısında ortaya koyduğu ilkesiz bencillik de eklendi. Birlik bu yapısıyla ilerlemekte zorlanacak, buna karşılık herhangi bir üye olasılıkla bugün sahip olduğu güç ve yetkiden daha azına rıza göstermeyecektir.
Korkarım AB sözün bol, icraatın kıt olduğu bir döneme girmektedir. Ancak, AB bitiyor gibi acele hükümlere gitmemek lazımdır. Tarihi önceden kestirmek, olayların beklenmeyen sonuçlarını öngörmek mümkün değildir. Önce İngiltere ile yeni ilişkinin ne olacağını görmek lazımdır.