Sözü söyleten özse, eylem de söze uyar
Göz- gez-arpacık
Kısa dönem askerliğimin en kısa anılarından biridir. O gün 'atış yapacağız' dediler, atış alanına götürdüler. Sırayla karşıdaki hedefe ateş ediyorduk. Alışkın olmadığım silah sesinin yanında teğmenin şu sözü kulağımda yer etti. "Göz, gez, arpacık". Gez ve arpacık namlunun başındaki ve sonundaki iki nokta idi. Başımızdaki teğmen sürekli bu üçlüyü tekrarlıyordu: Göz, gez, arpacık. Hedefi vurmak için bu üçünün aynı çizgi üstünde olması gerekiyordu. Hedef, bu üçlünün üstündeki çizgiye getirililir ve tüfek sağlam tutulursa hedef vurulacaktı. Ama teğmenin tüm uğraşlarına rağmen çoğumuz hedefi tutturamamıştık. Ya, göz- gez -arpacığı bir hizaya getirememiştik, ya da tüfeği sağlam tutamamamıştık. Göz-gez-arpacık yanında o gün ben bir terim daha öğrenmiştim: Karavana (!)
Aslında hedefi tutturamamak, karavana atmak sadece ateşli silahlara mahsus bir şey değildir. Göz-gez-arpacık üçlüsüne benzer bir üçlü aynı hizada olmazsa, yine hedef şaşar. Bu yeni üçlüye öz-söz-eylem üçlüsü diyeceğiz.
Sözün eylemle uyuşmaması
İşletmelerde şöyle söylemlere tanık oluruz. "Bizim için insan değerlidir. Biz insana önem veririz. İnsan en önemli kaynağımızdır." Daha sonra da işverenin, ya da yöneticinin öyle bir eylemi ile karşılaşırsınız ki "Bu kadarına pes doğrusu" dersiniz. Örneğin, insan bizim için çok değerlidir deyip, ödemelerde küçük hesaplar yaparak çalışanını ütmeye kalkarlar. Ya da, müşteri bizim velinimetimiz deyip, parasını aldıktan sonra tüm şikayetlere kulaklarını tıkayan şirketler görürsünüz.
Söz ve eylem uyuşmazlığına siyasal yaşamda da rastlarsınız. Bir bakarsınız politikacı gün boyu bülbül gibi şakır, demokrasi ve özgürlük türküsü söyler. Sanırsınız ki damarlarında kan değil demokrasi ve özgürlük şerbeti dolaşıyor. Ama eylemlerine baktığınızda kişinin demokrasi ve özgürlük mahallesine pek yabancı olduğunu görürsünüz. (Uyumsuzluk ve çelişki konusunda ülkemizin üstüne yoktur. Örneğin, demokrasi ürünü siyasal partilerin içinde demokrasi yoktur.)
Günlük yaşamda da söz ve eylem uyuşmazlığına çok tanık oluruz. Örneğin, gece gündüz dilinden allahın adını peygamberin adını düşürmez kişi. Haramdır diye içkiyi ağzına koymaz. Ama bir bakarsınız, çatır çatır kul hakkı yer.
Neden söz ile eylem örtüşmez
Kişinin sözü ve eylemi neden örtüşmez? Neden bazı kişiler söylediklerinin tersini yaparlar? Bunun en masum nedeni olarak cahilliği gösterebiliriz. Bu durumdaki kişiler ne sözlerinin farkındadırlar, ne de eylemlerinin. Sözlerinin ne anlama geldiğini bilmezler. Bazen bir sloganı dillerine dolarlar. Sloganın altındaki felsefeden bihaberdirler. Sözlerinin hangi anlama çekileceğini kestiremezler. Ya da eylemlerinin ne anlama geldiğini bilmezler. Çevrelerindeki kişilerin, az-bilmişlerin dolduruşuna gelirler.
Söz ve eylem uyuşmazlığında ikinci neden, kandırmacılıktır. Kişi, çok bilinçlidir. Sözü, çevresindeki kişileri kandırmak için kullanır; eylemi ise, çıkarlarını korumak için. Söz söylemenin maliyeti yoktur, söz sudan ucuzdur. Aldatan, "Yalandan kim ölmüş" deyip desteksiz atar. Kişi işadamıysa, "En değerli varlığımız insan" der. Sonra döner o değerli varlığı en değersiz biçimde çalıştırmaya kalkar. Sözkonusu kişi politikacı ise bu mahallede "Demokrasi ve özgürlük" der. Öteki mahallede bu söylemi ciddiye alanlara dünyayı dar etmeye kalkar.
Söz ve eylemin uyuşmamasındaki iki nedenin de altındaki esas sorun özde yatar. Eğer söz, özden gelmiyorsa, eylem şaşar. Özü başka şeye inanıyor, ama ağzı başka şey söylüyorsa eylem söze uymaz. Eyleme yön veren özdür, söz değil. Ancak söz ve öz aynı ise eylem sözle aynı hizadadır.
Sonuç
Özü yansıtan eylemdir. Sözlerle insanlara hayali cennetler yaratabilirsiniz. Kısa süre için insanları kandırabilirsiniz. Ama sözün bittiği bir yer vardır. Kişiler eyleme bakar. Eğer çalışanınıza önem veriyorsanız söze pek dalmayın. Eyleminizle onu gösterin. Eğer siyasetçi iseniz bırakın laf salatasını uygulamaya bakın. Ziya Paşa da boşuna dememiş: Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.