Sözleşmelerde dövizden Türk lirasına geçiş
Bilindiği üzere, 13.09.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar" ile Türkiye'de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden olamayacağı ve Türk Lirası cinsinden olacağı düzenlendi.
Ayrıca, daha önce yine Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 04.09.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara ilişkin Tebliğ" ile de ihracat bedellerinin yurda getirilme zorunluluğuna ilişkin bir düzenleme yürürlüğe girmiştir.
Her iki düzenleme de Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yürütülecek olup, anılan bu uygulamaların usul ve esaslarına ilişkin detaylar önümüzdeki kısa dönem içerisinde hazırlanacak ikincil bir mevzuat ile belirlenecek.
Şimdi bu düzenlemeyi 32 Sayılı Karar çerçevesinde değerlendirelim.
Malum, 32 Sayılı Karar, 1567 Sayılı Kanun'un verdiği yetkiyle 1989 yılında Rahmetli Turgut Özal zamanında çıkarılmıştı. Hatta o zaman Türk Lirası konvertibl hale getirilmişti; yani piyasalarda başka paralarla alınıp satılabilecekti.
32 Sayılı Karara ilişkin düzenlemenin temel amacının Türk lirasının kıymetini korumak olduğu açık. Her ülkenin kendi ulusal parasının kıymetini korumak istemesi de normal.
Ancak; paranın değeri veya konvertibl olup olmaması, hukuksal düzenlemelerden daha çok piyasaların kararlarına göre şekillenir. Serbest piyasa düzeninde paranın değeri de serbestçe belirlenir. Bazı paralar vardır ki bunlar uluslararası ticarette ve ödemelerde kullanılan gerçek konvertibl paradır. Yani dünyanın her yerinde geçer. ABD doları, Avrupa Birliği eurosu, İsviçre frangı, Kanada doları, İngiltere sterlini… Oysa bazı paralar da vardır ki konvertibl veya güçlü olmadığı için her yerde geçmez. Dünya devi Çin'in yuanı, bölgesel güç Rusya'nın rublesi bunlara örnektir. Sözün özü, ulusal paralar gücünü temelde hukuktan almaz, kendi ekonomisinden alır.
Bizim 32 Sayılı Karar da zamanında çok liberal bir anlayışla çıkarıldı ve sonraki düzenlemelerde de bu anlayış korundu. Türk lirası, döviz, kıymetli taş ve madenler, görünmeyen işlemler, sermaye hareketleri, menkul kıymetler hep bu anlayışla düzenlendi.
Mantığı ve bütünü itibariyle liberal anlayış içeren düzenlemeye getirilen bu yeni kısıtlama, adeta bir şok etkisi yarattı. Bir yığın açık kapıların olduğu yapıya, bir kapalı kapı getirilmek istendi.
Dolayısıyla kısıtlayıcı, müdahaleci, zorlayıcı bir düzenleme oldu.
Aslında bir kambiyo düzenlemesi çok liberal anlayışla düzenlenebileceği gibi çok kısıtlayıcı veya müdahaleci anlayışla da düzenlenebilir. Önemli olan tüm mevzuata benimsenen anlayışın hakim olmasıdır. Yoksa yeni yapılan gibi ucu açık düzenleme sağlıklı sonuç yaratmaz.
Bir başka anlatımla kambiyo rejimi gibi hassas ekonomik konuların hukuki temelleri veya regülasyonları olabilir ve hatta olmak zorundadır. Ancak; ekonomik sorunların çözümü de hukuktan daha çok ekonomik yoldan bulunmalıdır. Zira hepimiz çok iyi biliyoruz ki ekonomi; anayasa, kanun, ahlak, etik, din kurallarına göre çalışmaz. En yalın biçimiyle ekonomide arz ve talep kanunu çalışır. Yani ekonominin kendi kanunları vardır ve her şeyin üzerindedir.
Bu durumda yeni düzenlemenin ikincil mevzuatını bekleyelim; ama unutmayalım ki yeni düzenleme nedeniyle;
-Döviz dışında altın, gümüş, platin, paladyum gibi kıymetli taşlara endeksli sözleşmeler ortaya çıkabilir,
-Taraflar arasında peçeleme yoluyla iki farklı sözleşme yapılabilir,
-Hatta sözleşme serbestisi anlayışıyla kayıt dışına çıkılarak döviz veya dövize endeksi sözleşmeler olabilir,
- …
Peki ne yapılmalıdır?...
Doğru olanı bu düzenlemeden vazgeçmek ve böyle hassas konularda rastgele değişikliklere gitmemektir.
Eğer ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar nedeniyle böyle bir düzenleme zorunluluğu varsa;
- Hazine ve Maliye Bakanlığı hem yeni ve hem de mevcut sözleşmelerle ilgili olarak çok acele ikincil düzenlemeleri tamamlamalıdır.
- Düzenlemede, amacına bakılmaksızın, Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin kendi aralarında yaptıkları işlemler Türk lirası kapsamında tutulmalıdır.
- Türk lirasına geçişte kurun ne olacağı tarafların iradesine bırakılmalıdır.
- Özellikle mevcut sözleşmelerle ilgili olarak çok ciddi uyuşmazlıkların doğacağı ve arabulucu ya da yargı yerlerinde çok sayıda dosyanın oluşacağı unutulmamalıdır.
Umarım attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değer…