Söz, Diyarbakır Söz'ün...
"İş bulma umuduyla batı illerine mevsimlik işçi olarak göç eden aileler kervanına, kuraklıktan etkilenen binlerce çiftçi ailesi de katıldı. Köylerde genç nüfusun kalmadığı bildirildi." 4 Temmuz 2008 tarihli "Diyarbakır Söz" gazetesindeki haber bu paragrafla başlıyor.
Göç, Türkiye'nin gerçeği. Aslında "durmuş oturmuş" ülkelerin de gerçeği. Ama arada fark var: Bireylerine, toplumlarına asgari şartlarda da olsa mutlaka "insanca yaşanabilir" ekonomik şanslar; insanca umutların beslenebileceği "hayat" koşulları sunabilen ülkelerde göç "daha iyiyi" bulmanın peşinde koşmaktır. Bireyler yaşam köklerini, ancak "daha iyi" umudu varsa ve güçlüyse, ülkenin başka yörelerine taşımayı göze alırlar.
Türkiye'nin göçleri ise işsizliğin, adaletsizliğin, yoksulluğun, yoksullaştırılmanın, sömürünün, duyarsızlığın, umutsuzluğun, umarsızlığın, "terkedilmişlik" duygusunun bir yerden başka bir yere taşınmasıdır. Bulunduğu yerde zaten kurumuş "köklerin" başka bir yerde çürümeye, dağılmaya bırakılmasıdır.
Haberin girişindeki "kuraklık" gerekçesi, değerli sinema yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'ın çarpıcı cümlesiyle, bu "yalnız ve güzel ülkenin" insanlarına "biçilmiş" dramın sayısız görüntülerinden sadece birisi. Kuraklık tamam. Doğa kaynaklı. Bu zamanın sorunu. Ama, bu zamanın etkili hiçbir tedbir alınmamış sorunu.
Yani, iktidar sahiplerinin, ülkeyi yönetenlerin kuraklığın üstüne "yağmur yağdıracak" halleri yok da, kuraklığın yol açtığı yaşam sorunlarına, üretim sorunlarına çare bulmak sorumluluğu var. Ankara'daki koltuklarında bu görevle oturuyorlar. Ne ki o sorumlularda, görevlilerde laftan başka "tık" yok! İşte, asıl ve en kötü kuraklık bu!
Bakın neler oluyor
Habere devam: Diyarbakır Ziraat Odası Başkanı Bahri Erdem, kuraklığın 15 milyon dekarlık ekili alanı etkilediğini söylüyor. Şu oluyor: Güneydoğu Anadolu'dan diğer bölgelere yönelik geleneksel, kronik, üç paraya istihdamlı mevsimlik işçi göçüne; kuraklıktan ekinini, işi, gücünü yitiren çiftçi aileler de ekleniyor.
Özellikle genç nüfus gidiyor. Nereye? Belirsizliğe... Erdem, diyor ki: "Bölgedeki köylerde genç nüfus kalmadı. Gençler kuraklıktan dolayı inşaat sektöründen turizm sektörüne kadar değişik sektörlerde iş bulmak umuduyla zorunlu olarak göç etti." İş bulmak umuduyla zorunlu göç; o da umudu ve asgari ücretin altında, kayıtsız, sigortasız, iş güvencesiz bir iş bulabilirlerse!
Mardin Ziraat Odası Başkanı Malik Özkan, tıpkı bölgenin diğer yörelerindeki gibi mevsimlik göçün "kuraklık göçüyle" hızlandığını vurguluyor. Hayvancılıkla uğraşanlar hayvanlarını; çiftçiler traktörlerini, biçerdöverlerini ve dikkate ediniz, "eşyalarını" satarak göç ediyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, Batman Ziraat Odası Başkanı Nizamettin Aydiş'e göre, hayvancılıkla uğraşanların bir kısmı sürülerini Van'a, Ağrı'ya, Ardahan'a göndererek kurtarmaya çalışıyor. İmk‰nsızlıktan gönderemeyenler de hayvanlarını "beyaz eşya gibi 12 taksitle" satıyor. Üretim araçlarını satarak, eşya satarak göç, "kökleri sökerek" göç demek!
Aynı zamanda şu demek: Doğa bu, ne yapacağı belli olmaz. Kuraklığın geçici olmasını dileyelim. Ama, kuraklık geçerse gidenler geriye dönecek mi? Aydiş'e kulak verelim: "Zorunlu göç edenler büyük şehirlerde sorunlar yaşasa da geri dönmüyor. Çiftçiliği bırakanlar bir daha çiftçilik yapamıyor. Çünkü, tüm varlığını satıp gidiyor. Büyük şehirlerde ayakta kalma mücadelesi veriyor."
Sözde değil, özde tedbir...
Söyledik: Yönetim mevkiilerinde oturanların kuraklığa karşı yağmur yağdıracak halleri yok. Ama, alabilecekleri tedbirler var. Bunların başında, o yörelerde yaşamı yeniden "köklendirecek" büyük ve etkin politika tedbirleri gelir. Diyelim ki uzun vadeli bir iştir. Şimdiye kadar yapılmayanın, kuraklık var diye bir çırpıda yapılması mümkün değil.
Peki, kuraklığın yöredeki tarım sektöründe, çiftçilerde yol açtığı ağır zararı ve umarsızlığı sadece Ziraat Bankası'na olan borçları erteleyerek gidermek mümkün mü? Cevabı Mardin Ziraat Odası Başkanı Özkan veriyor: "Borcu olan çiftçi kurak arazisi için kredi de çekemiyor. Çünkü bankalar kurak araziye kredi vermiyor. Kuru alanda üretim yapanlar başka çare kalmadığı için göç ediyor."
Diyarbakır Ziraat Odası Başkanı Erdem de, Özkan'ı tamamlıyor: "Ziraat'e olan borçların ertelenmesi tek başına yeterli değil. Çiftçilerin asıl borcu özel bankalara. Bu borçlar ertelenmediği takdirde çiftçinin rahatlaması söz konusu olamaz.
Peki, hükümetin vaatleri gerçekleşiyor mu? Ne gezer! Doğrudan gelir destekleri, buğday ve mazot primleri ödenmemiş. Ziraat Bankası'na olan borçlar ertelenecek denilmiş, bir gelişme yok. Özel bankalar belli ki çiftçiyi "pulluğundan" yakalamış, bunaltıyor. "Kuraklık var" diye çiftçiye kredi vermeyen özel banka, alacağını erteler mi? Dört bir yandan kuşatılarak "kök söktürülen" çiftçi bir daha geri döner mi?