Söylenti baskısı mı stok baskısı mı
Yılbaşında ABD'de subprime kredilerdeki sorunlarla ilk kıvılcımı ateşlenen yangın tüm dünyayı sardı. Yazın kuru havalarda çıkan ve rüzgarla hektarlarca alanı saran ornan yangınlarına benziyor bu bu kriz. Uçak, helikopter, arazöz, itfaiye, orman işçisi...
Ne ile, kim ile müdahale ederseniz edin, eğer rüzgarı tahmin edemezseniz, kendinizi rüzgara göre ayarlamazsanız çok zor olur yanan bir ormanı söndürmek.
Tıpkı sert ve farklı yönlerden esen rüzgar gibi global kirizin de nereyi vuracağını bilmek nasıl hangi şiddette darbeyi indereceğini bilmek çok mümkün değil. Kimle konuşsak el yordamıyla yönünü bulmaya, içgüdüleriyle pozisyon almaya çalışıyor.
Bu durum otomotiv için de böyle beyaz eşya için de...
Ancak, özellikle otomotiv sektörü krizin ateşini iliklerine kadar hissediyor. Ana fabrikalar üretime ara verirken, yan sanayide işçi çıkartmalar başladı. Yan sanayideki işten çıkartmalar, henüz ana firmalara yansımasa da bunun gerçekleşmesi sadece an meselesi. Çok iyi tanıdığım, binlerce işçisi olan bir firmanın yöneticisinin sözleri, içinde bulunduğumuz durumu özetliyor: "Bu aralar işimiz gücümüz, istihdamı nasıl koruruz onun yollarını aramak. Hoş zaten başka işimiz de yok. İhracat, iç pazar hepsi durdu. Satış da yok üretim de..."
Tüm bu olumsuz ortam içinde yöneticilerin canını sıkan bir başka durum var. Son günlerde biraraya geldiğimiz yöneticilerin hemen hepsi hükümetin krizi iyi yönetemediği konusunda hemfikir. Kriz döneminde ağızdan çıkan tek kelimenin bile hayati önem taşıdığı bir ortamda, hükümet üyelerinden gelen farklı açıklamalar, tüm otomotiv sektörünü rahatsız ediyor.
Verilen farklı içeriklerdeki demeçlerin, hükümet üyelerine ya da bakanlık mensuplarına atfedilen kaynağı belirsiz açıklamaların tüketimi baskıladığı, talebi ertelediğini savunan yetkililer, bu demeç enflasyonuna son verilmesini istiyor.
Hatta öyle ki bu söylemlerin biriken stoklardan daha zararlı olduğunu savunanlara bile rastladım.
Stok dediğiniz de öyle hemen eritilecek gibi değil. Büyük firmalarda biriken stokların 10 bin rakamlarını aştığı yönünde haberler geliyor. Denize düşenin yılana sarıldığı bir ortamda en ufak bir haber bile bir umut ışığı yaratıyor. Birkaç yüzyıl önce navigasyon sistemlerinin icat olmamışken, denizciler yollarını belirli noktalardaki fenerleri izleyerek bulurlarmış. Tek güvenceleri pusula ve karanlığı delen titrek ışıkmış.
Aynı şimdi olduğu gibi...
Başta otomotiv olmak üzere tüm sektörler karanlıkta yolu gösterecek kerteriz alabilecekleri bir ışık arıyor. Söylentileri, deniz feneri gibi algılıyor, peşine takılıyor. Boş çıkınca da yeni hayal kırıklıkları yaşanıyor.
O yüzden bu belirsizliğin sona ermesi adına, bu zor günlerde atılacak adımlara, yapılacak açıklamalara bir daha olsun dikkat etmek gerekiyor.