Söylem başka, eylemler ise bambaşka!
Küresel ve bölgesel koşullar seri bir şekilde olumsuzlaşıyor. Bu durum doğal olarak geleceğe yönelik beklentileri de aynı yönde etkiliyor. Etkili ve yetkili kesimlerimiz, söz konusu etki tepki zincirinin Orta Vadeli Plan Hedeflerini anlamsızlaştırdığını görmezden gelmek zorunda kalıyor; eğilimlerin hiç istenmedik yönde kontrolden çıkması olasılığı güçleniyor. Hayali varsayımlara göre şekillendirilmekte olan para ve maliye politikası uygulamalarının itibarsızlaşması kaçınılmaz hale geliyor.
Riskten kaçınma eğiliminin yıkıcı etkilerini asgaride tutabilmek için sıkı duruştan bahsediliyor. Gerçekçilikten uzaklaşmaya devam eden hedef büyüklükler ise gevşemek zorunda kalınacağı endişesini güçlendiriyor ve kırılganlık algısını besliyor. Bu tablo siyasi iradenin ekonomik öncelikleri geri plana ittiği ve siyaseten ciddi riskler almaya devam edebileceği anlamına geliyor!
İçinde bulunduğumuz koşullarda maliye politikasında sıkı duruş, hedefler konusunda gerçekçi olunmasını ve bütçe açığının büyümemesi adını kamu harcamalarının azami ölçüde kısılmasını gerektiriyor. Fakat söz konusu durumun yaratacağı çok yönlü olumsuzluklar göze alınamadığı için, bu yöndeki tercihlerden uzak durma eğilimi ön plana çıkıyor. Bu anormallik, para politikası ve piyasa eğilimleri üzerindeki olumsuz baskıları dayanılmaz hale getirecek gibi görünüyor.
Koşullar böyle olunca para otoritesi ve mali kesimin, olumsuzlaşan küresel ve bölgesel koşullar ile siyasi irade ve iş dünyamızın tercihleri arasında sıkışması kaçınılmaz hale geliyor. Bir kesim olabildiğince sıkı duruşu, diğerleri ise azami oranda gevşemeyi zorluyor. Bu çekişme yıkıcı eğilimlere zemin hazırlıyor ve kırılganlık algısını güçlendiriyor. Söz konusu açmaza rağmen günü kurtarmak yeterli ve gerekli net sermaye girişini zorunlu kılıyor, fakat o da giderek olanaksızlaşıyor.
Küresel ve bölgesel gelişmeler, riskten kaçınma eğiliminin dalgalı bir şekilde güçlenmeye devam edeceğine işaret ediyor. Kırılgan olarak bilinen gelişen ekonomilerin direnci azalıyor. Günü kurtarmak ise gerçekçilikten uzaklaşmayı ve göz boyamayı, zor dönemler için tutulan kullanılabilir döviz rezervlerinin hovardaca tüketilmesini, hesapsızca riskler alınmasını gerektiriyor! Atasözümüzün ifade ettiği gibi, boşa koysan dolmuyor doluya koysan almıyor; bu açmazın çıkış yolu bulunamıyor.
Bu aşamada sormak gerekiyor! Rusya ile yaşamakta olduğumuz gerginlik, bir şeylerin düzelmesine yardım eder mi? ABD’nin bölgemizdeki çıkarları lehine saf tutmak, ciddi bir yan tesir yaşamadan para politikasının gevşetilmesine ve beklentilerin hala yönlendirilebiliyor olmasına yardım eder mi? Faiz lobisinin güveni yeniden kazanılabilir ve net sermaye girişinin olması gereken düzeye yükselmesi sağlanabilir mi?
Belli ki, etkili ve yetkili kesimlerimiz yukarıdaki sorulara verilebilecek evet yanıtına iyice bağımlı hale gelmiş! Böyle olamayabileceği olasılığının yüksekliğini hafızalarından silmek zorunda kalmışlar! Tedbirli olmaktan tümü ile vazgeçilmiş! Denize düşünce yılana sarılmak zorunda kalınmış! Döviz kuru ve faizlere ilişkin öngörüler, Batı’dan gelebilecek olası finansman desteğine ihale edilmiş ve taviz kapıları sonuna kadar açılmış! Batı’nın özel tasarrufları yönlendirebilme gücünü kaybetmekte olduğu gerçeği görmezden gelinmiş! Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemine ilişkin söylemler, içine düştüğümüz çaresizliği gizlemek için kullanılmış!
Ne diyelim! Bu duruma düşmemeliydik demekten başka bir şey gelmiyor elimizden! Tarih kendini tekrarlıyor, yüz yıl öncesinin hasta adam rolünü oynamaktan kurtulamıyoruz! Günü kurtarmak adına, çok sıcak maceralara bulaşmaktan sakınmayı bile beceremiyoruz! Akıl tutulmasının, yayılarak belirleyici olmasını engelleyemiyoruz!