Sosyal yardımlaşma kurumsallaşmalıdır!
Hükümetimiz Somali'nin yaşadığı açlığa, sefalete olağanüstü duyarlılık sergiliyor. Yardım kampanyaları yürütülüyor, birçok kişi ve kurum kampanyalara destek veriyor. Bu gayretin bir kısmı samimi, bir kısmı hükümetin konuya verdiği önemin görmezlikten gelinmediğini göstermek için yürütülen girişimler. Amaç ne olursa olsun, sonuç etkileyici.
Türkiye'nin yapacağı yardımların, dünyanın diğer bölgelerinden gelen yardımlara denk olduğu bildiriliyor. Gurur duyabiliriz. Ülkemizin refahı yükseldikçe, bir bölümünü dünyanın neresinde olursa olsun (tabii yurdumuz da dahil) muhtaç insanlarla paylaşmak bizi yüceltir, manevi huzura kavuşturur.
Türk toplumunun diğer toplumlardan daha az yardımsever olduğunu sanmıyorum. Buna karşılık, sosyal yardımlaşma işlerinde toplumu harekete geçirerek kaynak yaratmak konusunda yeterince başarılı olduğumuzu söylemek mümkün değil.
Bir krizde kısa sürede yardım topluyor, ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyoruz. Orada bile uzun süreler gönüllü kuruluşlara şüpheyle baktık. Bunların yardım dışında amaçlar güttükleri endişesiyle onların çalışmalarını engellemeye çalıştık.
Şüpheci yaklaşımların on yıl önceki büyük depremde ne kadar yaygın olduğunu unutmadım. Devlet ve büyük ölçüde bir devlet kurumuna dönüşmüş Kızılay gibi kurumlar ihtiyaçlara cevap vermekte hantal davranırken, gönüllü kuruluşların hızla olay yerine yetiştiklerini, geçici tesislerini kurup, hizmet vermeye başladıklarını yakinen hatırlıyorum.
Devletimizin yabancı yardım kuruluşlarına özellikle şüpheyle yaklaştığı hafızamdan silinmiş değil. Neyse ki, günümüzde hükümet ve devlet kurumları sosyal yardımlaşma kuruluşlarına olumlu yaklaşıyorlar; böylece toplumsal kaynakların sosyal yardımlaşma alanına aktarılması hem tabiileşti hem de kolaylaştı.
Sosyal yardımlaşma ortamı geçmişe göre iyileşmiş olmakla birlikte, genel bir zaafımız olduğunu da görmemiz gerekiyor. Biz sosyal yardımlaşmayı daha çok acil durumlara müdahale halinde duyulan bir ihtiyaçmış gibi algılıyor, aslında toplumda her zaman mevcut bazı sorunlara düzenli cevap verecek bir faaliyet olarak görmekte zorluk çekiyoruz.
Halbuki, her zaman sosyal yardımlaşma yoluyla desteklenmeye ihtiyaç gösteren durumlar vardır. Özürlü insanlar, yatağa mahkum kronik hastalar, bakıma ihtiyaç gösteren yaşlılar, kimsesiz çocuklar, aç insanlar ve daha nice durumda olanlara ilgi göstermek lazım. Devlet bu insanların ihtiyaç duyduğu hizmetleri sağlamaya çalışıyor ama yetmiyor. Toplumsal desteğin de gelişmesi ve kurumsallaşması zorunlu.
Gönüllü toplumsal yardımlaşmanın kurumsallaşmasını nasıl sağlayacağız? Hükümetimizin çok yönlü bir çabaya önderlik etmesi gerekiyor. Bir komisyon kurulması, konunun çok yönlü incelenmesi düşünülebilir. İşe yasal çerçeveler incelenerek başlanabilir, yardımlaşmak için örgütlenmek kolaylaştırılabilir, teşvik edilebilir.
Gerekirse orta öğretime ders koyarak, üniversitelerde toplumsal hizmet yapmayı öğrenci sorumluluğu haline getirerek topluma gönüllü hizmet etme alışkanlığının geliştirilmesine gayret edilebilir. Düşünülürse daha nice yol bulunacağı muhakkak ama konuya eğilmemiz lazım. Artık bireyselleşmiş, kent toplumu olduk. Geleneksel çözümler yetmiyor, kurumsallaşmak vazgeçilmez oldu.
Not: Sevgili okurlarımın, benim yaştakilerin Şeker Bayramı dediği, şimdilerde Ramazan Bayramı diye anılan, adının neden değiştirildiğini anlamadığım bayramını kutlarım.