Sosyal medyayla devrim olur mu?
İki hafta önce sosyal medya ve geleneksel medyadan söz etmiş, sosyal medya bir tür sosyal adalet aracı haline gelse de, geleneksel medyanın kitleleri ikna etme konusunda hala gücünü koruduğuna değinmiştik. Bu tartışmanın elbette bir çok boyutu var. Bunlardan bir tanesi de Afrika'nn kuzeyinde ve Arap Yarımadası'nda gerçekleşenler türü toplumsal kalkışmaların, "Facebook veya Twitter devrimi" olarak adlandırılıp adlandırılmayacağıyla ilgili.
Öyle ya, herkes büyük sosyal ağların kitleleri nasıl harekete geçirdiğinden dem vurarak Facebook devriminden Twitter devriminden söz etmeyi pek seviyor. Sosyal medya ve teknoloji konusunda önde gelen bloglardan Mashable.com'un San Fransisco büro şefi Chris Taylor'ın CNN.com için 24 Şubat'ta yazdığı makale bu açıdan oldukça ilginç noktalara parmak basıyor. Taylor, Tunus, Mısır, Libya veya diğer Arap ülkelerinde otokrasiye karşı online organize edilen ayaklanmaların "sosyal medya devrimi" olarak adlandırılmasının neredeyse moda haline geldiğini belirtiyor ve bu görüşe karşı iki alıntıya yer veriyor.
Bunlardan biri New Yorker dergisi yazarlarından bu köşede zaman zaman sözünü ettiğimiz Malcolm Gladwell, diğeri ise The Financial Times'tan Gideon Rachman. Gladwell, halkın Facebook'taki çağrılardan önce hükümetleri protesto ettiğini ve zaten bir öfke birikiminin ortaya çıktığını söylüyor. Rachman da "Fransızların Bastille'i Twitter olmadan yıktığını, Bolşeviklerin de birbirlerinin fotoğrafını çekip Facebook'a yükleyerek Kışlık Saray'ı almadığını hatırlatıyor.
Chris Taylor, Gladwell ve Rachman'ın verdiği örneklerin doğru, ancak konuyla ilgisiz olduğunu söylüyor. Yani Bastille yıkılırken de, Bolşevikler ayaklanırken de o dönemde mevcut olan teknolojiden yararlandıklarını ifade ederek şöyle devam ediyor:
"Evet, teknoloji kendi kendine devrim yapmaz. İnsanlar olmadan, insanlar isyan etmeden onyıllar boyunca öfke biriktirmeden devrimler olmaz. Ama sosyal medyanın ayaklanan insanlara büyük bir yardım ve kolaylık sağladığı da inkar edilemez elbette."
Arap coğrafyasındaki ayaklanmaların kendi kendine, hiç bir dış etki olmadan başladığına inanmak bence zor. Ama bu rejimlere öfke duyan bir kalabalık olmadan, hiç bir dış etkinin işe yaramayacağı da ortada. Ancak konumuz bu değil.
Bundan yüzyıllar önce de insanlar bir yerden bir yere gidiyorlardı. Önceleri yürüyerek, sonra atlarla, daha sonra at arabalarıyla, ardından trenlerle, sonra otomobillerle, dana sonra uçaklarla, jetlerle. Yapılan işin niteliği değişmemekle birlikte, yapılış biçiminin, hızının ve sıklığının büyük bir değişime uğradığı ortada. İşte sosyal medya da toplumsal olaylarla ilgili benzeri bir etki yaratıyor hayatımızda. Aylar, yıllar süren bir görüş alışverişi, kanaat oluşturma, örgütlenme, harekete geçme işi bir de bakıyorsunuz, bir kaç hafta, hatta bir kaç gün içinde gerçekleştirilebiliyor artık. Tıpkı dünyanın bir ucundan diğer ucuna 10 saatlik bir uçuşla gidebilmemiz gibi. Ama elbette oradan oraya gitmek için de bir nedeniniz olmalı. Yani hiç kimse, "madem gidebiliyorum o halde kalkıp sürekli bir yerlere uçayım" demiyor. İnsanlar da sosyal medyada örgütlenmek kolay olduğu için sokaklara dökülmüyorlar elbette.
Önceki yazımızda sosyal medyanın, önce herkesi söz söyleyebilir hale getirdiğini, ikinci aşamada akışı çitft yönlü hale getirerek yeni bir "kanaat önderliği" modeli sunduğunu, üçüncü olarak da ortak bir akıl geliştirmeyi olanaklı hale getirdiğini söylemiştik. Şimdi bu özelliklerin hepsinin üstüne bir de "hız"ı eklersek toplumların kaynama noktasına nasıl bu kadar çabuk ulaştığını da anlayabiliriz.
Evet, sosyal medya hiç bir şeyi yoktan var etmez, var olan bir şeyi de yok etmez. Ama bir fenomenin ortaya çıkmasına ve hızla kitleselleşmesine yardımcı olur. Eğer gerçekten insanları ilgilendiren bir durum varsa, bu toplumsal bir değişimin yolunu açar, yoksa saman alevi gibi parlayıp söner.
Sonuçta, devrim de yapsanız, bir ürün de pazarlamaya çalışsanız, önce ortada insanları ilgilendiren bir şeyler olması gerekiyor. Sosyal medyada var olmanız veya durmaksızın konuşmanız çok da önemli değil. Önemli olan gerçekten işe yarar bir fikrinizin olup olmadığı, o fikrin insanları ilgilendirip ilgilendirmediği, daha iyi bir yaşam vaat edip etmediğidir...