Sosyal konuta yatırımın ekonomik, ahlaki ve Avrupa ölçeğinde gerekçesi

Prof. Dr. Ali HEPŞEN
Prof. Dr. Ali HEPŞEN ali.hepsen@dunya.com

Avrupa’nın dört bir yanında yükselen ki­ra fiyatları, ev sahibi olmanın zorlaş­ması, sosyal konut stokunun erimesi ve ev­sizlikteki artış artık açıkça bir gerçeği orta­ya koyuyor: Konut meselesi, günümüzün en temel sosyal-adalet ve ekonomik-güvenlik sorunlarından biri haline geldi.

Bu noktada iki önemli belgeyi yan ya­na okumak önemli fikirler doğuruyor. İlki, İngiltere merkezli Shelter’ın 2025 tarihli kapsamlı çalışması Safe as Houses raporu. İkincisi ise Avrupa Ekonomik ve Sosyal Ko­mitesi’nin (EESC), Şubat 2024’te yayımla­dığı “Avrupa’da Konut Krizi – İleriye Dönük Yol” başlıklı konferans sonuç bildirisi.

Bu iki kaynak bize şu mesajı net biçimde veriyor: Konut krizinin çözümü mümkün­dür ama bu bir finansman meselesinden çok, bir öncelik ve tercih meselesidir.

Konut: Temel hak mı yatırım aracı mı?

Safe as Houses raporunda yer alan Prof. Mariana Mazzucato’nun analizine göre, ko­nut üretimi uzun süredir kamu yararından kopmuş durumda. Konut artık bir hak değil, yatırım aracı olarak görülüyor. Bu dönüşü­mün sonucunda ise gelir eşitsizliği artıyor, toplumun düşük ve orta gelirli kesimleri ba­rınma güvencesini kaybediyor.

Aynı kaygı, EESC’nin raporunda da vur­gulanıyor. Avrupa genelinde “konut hak­kı”nın bir temel insan hakkı olarak kabul edilmesi ve AB düzeyinde bir “Konut Ey­lem Planı” oluşturulması gerektiği ifade ediliyor.

Konut, piyasaya bırakılmayacak kadar ya­şamsaldır.

Sosyal Konut: Harcama değil, yatırım

Safe as Houses raporunun bir diğer önemli yazarı olan Prof. Kenneth Gibb, sos­yal konut yatırımlarının sadece barınma so­rununa çözüm üretmediğini; aynı zamanda ekonomi için de ciddi getiriler sağladığını gösteriyor.

İngiltere’de yılda 90 bin sosyal konut in­şasının, 30 yıl içinde kamuya 51 milyar ster­lin kazanç sağlayacağı öngörülüyor. Artan istihdam, inşaat sektörünün canlanması, sağlık ve sosyal yardım giderlerindeki dü­şüş gibi etkiler bu tablonun parçaları.

Avrupa Komisyonu’nun EESC aracılığıy­la yaptığı uyarı da aynı yönde: Konuta ya­pılan kamu yatırımları, enerji verimliliği ve sosyal kapsayıcılığı da desteklediği için hem Yeşil Mutabakat hem de sosyal politika hedefleriyle doğrudan örtüşüyor.

Kısacası: Sosyal konut üretimi bir ma­liyet değil, stratejik bir yatırım.

Türkiye ne yapmalı?

Türkiye’de de büyük şehirlerde barınma krizi her geçen yıl daha derinleşiyor. Kira­lar son üç yılda yüzde 300’ün üzerinde art­tı. TOKİ projeleri artık ağırlıklı olarak orta gelir grubuna hitap ediyor. Belediyelerin ise kaynakları sınırlı. Oysa Türkiye'nin de bu Avrupa eğiliminden alacağı önemli dersler var. Örneğin:

* Ulusal bir konut eylem planı hazırlan­malı.

* Belediyelerin üretim ve planlama yet­kileri güçlendirilmeli.

* Konut üretiminde enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik öncelik haline getirilmeli.

* Sosyal konuta yönelik kamu-özel işbir­likleri teşvik edilmeli.

* Boş konutlar, kısa süreli kiralamalar ve aşırı mülk sahipliği için vergi düzenlemele­ri gündeme alınmalı.

Sonuç: Karar devletin

Avrupa’da sosyal konut yeniden ciddi bi­çimde konuşuluyor. Çünkü konu yalnızca duvarlar ve çatıdan ibaret değil. Konu, genç­lerin hayata tutunabilme imkânı, emeklile­rin huzuru, çalışanların geçim umudu, ço­cukların geleceği…

Mariana Mazzucato’nun ifadesiyle: “İn­san onurunun evi, yalnızca betonla değil; ortak faydaya duyulan inançla örülür.”

Barınma bir krizse, çözümü de bir tercih meselesidir. Bu tercihin yönü toplumsal faydayı gösterirse, o zaman sadece konut değil, güven, refah ve gelecek de inşa edilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar