Sosyal ilişkiler ve yargının siyasallaşması
İktidar partisinin gündeme getirdiği Anayasa değişikliği paketi, yargının iyice siyasallaşması yolunu açabilecek olması nedeniyle medeni sayılabilecek tüm ilişkileri tehdit ediyor. Bu gerçeği görmezden gelip başka konuları yazıp tartışmak anlamsızlaşıyor. Serbest piyasa ve demokrasiyi savunduğunu iddia edenlerin bu durumu görmezden gelmesini anlamak pek mümkün olamıyor. Belki de halktan ve adalet duygusundan iyice uzaklaşılmış olması böyle bir sessizliğin üzerine ölü toprağı atılmışlığın sebebi oluyor.
Düşündüklerimizi ve hissettiklerimizi daha etkin bir şekilde anlatabilmek için geniş kitlelerin daha fazla ilgili gibi göründüğü bir örnekle ifade etmeye çalışalım. Süper Lig kulüplerinden birinin Merkez Hakem Kurulu ve Disiplin Kurulu kararlarını etkileyebilecek bir konuma geldiğini, bu durumun kısa sürede herkesin malumu haline geldiğini varsayalım. Ve soralım bu durumdan en çok kimler zarar görür ve kimler faydalanır? Fazla düşünmeye gerek yok, birbirini tetikleyen pek çok olumsuzluk yaşanır, ençok kararları etkileyebilecek kulüp yıpranır ve futbol biter! Kulüplerin değil, taraftarın öfkesi bu olumsuz sonuçta belirleyici olur... Spor ekonomisi de bu süreçte aynı yönde etkilenir; ilgi ile beraber gelirler azalır, oluşan bu durumu düzeltmek pek mümkün olamayabilir... Daha önce rekabet amacı ile yapılan her şey birden anlamsız hale gelir.. Aslında hırsını kontrol edemeyen bir takımın caydırıcı olmak adına yaptıkları yıkımın tetikçisi olur...
Medeni çözümler açıklığı, şeffaflığı, aklı, iyi ve kötü günü paylaşmayı gerektirir. Türkiye'nin sorunu aş iş yaratamamak, yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfustaki artışı önleyememektir ve bu sorun Anayasa değişikliği ile değil, mevcut politikaların değişmesi ile çözülebilir. 20. yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı arasında Avrupa'da yargıyı siyasallaştıran Anayasa değişikliklerinin yarattığı sonuçları biliyoruz. Özellikle Almanya, İtalya ve Fransa'da iktidarlar kendileri gibi düşünmeyenlere yaşama hakkı tanımadılar, ihtiraslarını kontrol edemediler ve büyük felaketlerin sebebi oldular. Eğer çaresizleşen nüfusun oranı anormal düzeylere tırmanmasa idi belki de bunların hiçbiri yaşanmayacaktı! Aş ve iş yaratılamıyor, çaresizlikteki tırmanış önlenemiyor ise hiç kimse güvende değildir. Mevcut yaklaşımları değiştirmeden Anayasa değişikliğine yönelmek iyi niyetli bir çözüm arayışı sayılamaz... Anayasa değişikliği ile yargıyı siyasalallaştırmaya çalışmak, kabul edilmiş başarısızlığa rağmen iktidarı bir süre daha koruma çabasından ve büyük bir istikrarsızlığa koşmaktan başka bir şey olabilir mi?..
Yargının siyasallaşması durumunda insanlar öncesine göre kendilerini güvende hissedemeyecek ve tüm tercihler değişecek, iktidar yanlıları daha önce yargıdan çekindikleri için yapamadıkları her şeyi devreye sokarken, diğerleri de tüm tercihlerini değiştirmek durumunda kalacak... Medya hangi haberleri nasıl verecek, hangilerini oto sansüre tabi tutacak ve genel itibar ne olacak? Sermaye önünü göremezken risk alacak mı?.. Soru çok ve ortaya çıkacak olası yanıtlar pek iç açıcı görünmüyor. Ne diyelim siyasi iradenin niyeti mevcut yapıyı yıkmak ise doğru yoldalar; ama yıkmanın kolay ve yapmanın zor olduğunu, kendilerini de bu olumsuzluktan kurtulamayabileceğini dikkate alarak birkaç kez daha daha düşünmelerinde yarar var!..
Niyet üzüm yemek ise yargının bağımsızlığını koruyup geliştirerek daha süratli çalışması için çaba harcamak gerekir; yargının yükünün hafiflemesi ise iş ve aş yaratmaktan, yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusun artmasını önlemekten geçer. Yok niyet üzüm yemek değil de, bağcı dövmekse iş aş yaratamaayn mevcut politikalara devam edebilir, yargıyı siyasallaştırarak yıkımı süratlendirebilirler!..
Halkımız da anayasal hakları ve yargı bağımsızlığı konusunda futboldaki kadar bilinçli olamıyon ve bu nedenle konu mankeni sayılıyorsa sonuçlarına katlanacak. Öğrenme süreci çok pahalı olacak...