Sosyal Güvenlik Açıklarına 13 senede 851 milyar YTL harcadık
Hazine Müsteşarlığı rakamlarına göre, son 13 yılda sosyal güvenlik sistemi açıklarını finanse etmek için toplam 852 milyar YTL meblağında transfer yapıldı. Bu rakam, eski seriye göre GSYİH'nın yüzde 130'una, Kasım sonu itibariyle brüt kamu borç stoğumuzun (380 milyar YTL) da yüzde 224'üne tekabül ediyor. Bir başka deyişle, bu transferleri yapmak zorunda kalmasaydık, son 13 yılda tam kamu borç ana paralarını kapatmış olduğumuz gibi hazine hesaplarına da 470 milyar YTL eklenmiş olacaktı.
Sosyal güvenlik sistemi hem emeklilik ve hem de sağlık sektörlerin kapsıyor ve her ikisinde de büyüyen açık var.
Emeklilik tarafındaki açık şu ana sebeplerden ortaya çıkıyor:
. 1990'ların başında Sn. Demirel'in Başbakanlığı döneminde emeklilik yaşının düşürülmesiyle denge hızla bozuldu. Dünya ülkeleri içinde, vatandaşların 65 yaş altında emekli olduğu ülke sayısı çok az. Türkiye'de şu anda (reform öncesi) erkekler 48 bayanlar ise 44 yaşında emekli olabiliyor. Bir başka deyişle, mezarda değil, beşikte emekli oluyoruz. Düşük emeklilik yaşı, Türkiye'de demografinin elverişliliğine rağmen sistemdeki aktif-pasif oranını da bozuyor. Oysa önümüzdeki yıllarda genç nüfusa dayalı bu demografik avantajımızı da kaybedeceğiz. OECD uzmanları sistemin mali açıdan sağlıklı işleyebilmesi için aktif pasif oranının 4 civarında olmasını öneriyorlar. Yani, sistemde dört prim ödeyene karşılık bir emekli. Türkiye'de bu oran emekli sandığında 1,6'ya kadar düşüyor (SSK ve Bağkur'da 2,1).
. Sistem kendi parametrelerine göre yüksek maaş ödüyor. Yanlış anlaşılmasın, ödenen emekli maaşları vatandaşlarımızı tatmin etmekten uzak. Ancak diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, sistemin girdilerine (aktiflerin ödediği prim seviyesi) göre emeklilere ödenen ücret sistemin mali açıdan sağlıklı işlemesini engelliyor. Hatta, yapılan hesaplara göre, Türkiye ile İngilterede imalat sanayinden emekli olanlar satın alma gücü paritesiyle aynı ücreti alıyorlar. Keşke Türkiye'de daha yüksek emekli aylığı verilebilse ancak bu rakamları sistem desteklemiyor ve açık gittikçe büyüyor.
Sistem sağlık tarafında da büyük açıklar veriyor. Bütçeden sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatmak için yapılan transferler 2003 yılında 14 milyar YTL'den 2007 yılı sonunda 32,5 milyar YTL'ye yükseldi. Bunun ana sebepleri de yapısal:
. Öncelikle Türkiye'de ilaç kullanımı nisbi olarak çok fazla. Örneğin Danimarka'da ilaç masrafı toplam sağlık harcamalarının yüzde 9'u seviyesindeyken Türkiye'de bu rakam yüzde 32 ile Avrupa'nın en yükseği. Bir başka deyişle, Türkiye sağlığa "ilaçla" ulaşmaya çalışıyor. Sorun bir taraftan halk ve doktorlarımızın bilinç, yaklaşım ve eğitimiyle alakalı. Diğer taraftan, ilaç sektöründeki satış prim/teşvik sistemi de yoğun ilaç tüketimini doğuruyor. İlaç tüketinin GSYİH'ya oranı 1990'ların başında yüzde 1'in altındayken şu anda yüzde 2'lere yaklaşmış durumda. Bir başka deyişle, ilaç tüketimi saplantımız sayesinde dev bir ilaç ve ilaç dağıtım sektörü üretmişiz.
Sağlık harcamaları içinde ilacın payı
. Halk, sağlık sisteminden memnun olmasa da sistem bazı sahalarda karşılaması gerekenden daha fazla hizmeti kapsıyor. Örneğin, aynı hastalık için birden fazla hastaneye gidildiğinde sistem bu masrafların hepsini karşılıyor. Oysa diğer bir çok ülkede birden çok muayene kapsanmıyor. Diş, alkolizm gibi şahsın koruyucu tedbirleriyle büyük ölçüde engellenebilen sorunlar da Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi tarafından kapsanırken bir çok ülkede kapsanmıyor.
. Aile hekimliği gibi önleyici sağlık hizmetleri gelişmediği için Türkiye'de sağlık sisteminin yükü artıyor. Bu da sistemin maliyet yapısını bozuyor; üniversite hastaneleri gibi yüksek bilgi yoğunluğu ve maliyetli kuruluşlara boğazı ağrıdığı için giden çok sayıda insanımız var. Oysa ABD ve Avrupa gibi kişi başına geliri bizden çok daha yüksek ülkelerde dahi basit problemler için hasta önce aile hekimi ya da uzman hemşirelere yönlendirilerek sosyal sigorta sistemine olan maliyet düşürülmeye çalışılıyor.
Hükümet, kendisini sosyal güvenlik reformu yapmaya zorlayan yukarıdaki durumu halka iyi anlatamadı. Reform yapıldı ancak muhalefetin baskısı altında iyice kırpıldı ve uzun vadeye yayıldı. Reform uzun vadeye yayılınca (örneğin emeklilik yaşı) arada, 1990'ların başında olduğu gibi popülist müdahalelerin yapılarak Türkiye'nin tekrar "beşikte emeklilik cenneti" haline gelme riski de var. Reformu gerçekleştirdiği için hükümeti tebrik etmek gerekiyor. Popülizme kapılsaydı sosyal güvenliğe gömdüğümüz kaynak kısa zamanda altında kalkılamaz hale gelecekti. Ancak reformun mali sonuçlarının sürekli takip edilmesi, hükümet ve muhalefet el ele vererek düzenli düzeltmeler yapılması gerekiyor.
Aksi takdirde, önümüzdeki dönemde demografik yapımızdaki bozulmayla birlikte sosyal güvenlik sistemi iyice içinden çıkılmaz hale gelecek.