Sorunumuz sadece bir sınavdan mı ibaret?

Ali Argun KARACABEY
Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE [email protected]

1974 yılında kurulan Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin kurulmasından bu yana üniversiteye kimlerin girebileceği, hangi fakültede ve hangi bölümde okuyabileceği ülke genelinde yapılan sınavlarla belirleniyor. Ben bu merkezileşen sınavların sanırım 12. tekrarına girerek üniversitede okuma şansına sahip oldum. Açıkçası daha öncekileri pek bilmemekle birlikte, sınava girdiğim yıldan bu yana geçen otuz yılı aşkın süre bu sınavlara ilişkin değerlendirmeleri ve eleştirileri takip ettim. Bugünlerde yine yoğun bir şekilde tartışılıyor sınav sistemi.

Her ne kadar merkezi sınavlar 70’li yıllarda başlamış olsa bile 60’lı yıllarda bazı fakülte veya üniversitelerin yoğun başvurularla baş edebilmek için kendi sınavlarını yaptıkları biliniyor. Mesela benim de mezunu olduğum Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, yanlış hatırlamıyorsam 1961 yılında bugünkü üniversite sınavlarının temeli sayılabilecek ilk test denemeleri de başlamıştı. 60’lı yıllarda uygulanan sınavların amacı başvuruları sıralayabilmekti. Merkezi sınavlarda ise bu amacın yanında ikinci bir amaç daha ortaya çıkmıştı. Arz talep dengesizliğinin ortaya çıkardığı sorunları ortadan kaldırabilmek. Dolayısıyla bugüne kadar uygulanagelen merkezi sınavlar bu iki temel amaca yönelik olarak tasarlanmışlardır. Fazla olan talep ile kısıtlı arzı dengelemek ve bunu yaparken de bir sıralama yapmak. Bugüne kadar uygulanan sınavların eleştirilecek yönlerini bulmak için, çok iyi bir eğitimci veya çok zeki biri olmaya gerek yok. Ancak eldeki koşullar altında bu sınavların çok iyi iş başardıklarını söylemek lazım.

Hepimiz sınav sisteminin üzerine yüklenmişken arada bir iki detay gözden kaçmamalı. 2017 yılında elde ettiğimiz yerleşme sonuçları, sınavın yanı sıra yerleşme kavramının da tekrar düşünülmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Elimizde koca bir grup lise mezunu, öbür tarafta ise yine oldukça büyük boş kontenjanımız var. Bu boş kontenjanların önemli bir kısmı devlet, daha küçük bir kısmı ise vakıf üniversitelerinde. İlk yerleştirme bir yana en azından ek yerleştirmede, yapılan merkezi sınavın sonuçlarının 60’lı yıllarda olduğu gibi tek amaca odaklanmasını sağlamak lazım. Ek yerleştirme sürecinde üniversite sınav sonuçlarının eleme vazifesini yok sayıp, sıralama işlevini öne çıkarmak yeterlidir gibi görünüyor.

Temel anlayışımız, eğer olanaklar el veriyorsa isteyen her lise mezununun üniversite okuma şansına sahip olmasını sağlamak olmalı. Elimizde bu kadar boş kontenjan olması, yapılan sınav kadar hatta belki daha fazla yerleştirme sürecinin düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. Sadece sınav sistemini, puan türlerini ele almak fayda sağlayacak olsa bile bu faydanın kısıtlı olacağı ortada. Sistemi bir bütün olarak düşünmek, uygulanan sınav yönteminin bunun sadece bir parçası olduğunu unutmamak lazım. Eline sınav sonuçlarını alan öğrencinin nasıl yerleşeceği, bu adaylara uygun kredi mekanizmalarının sağlanması, hatta kariyer değiştirme fırsatı arayanlara sağlanacak olanakların belirlenmesi gibi bileşenleri göz ardı ettiğimiz sürece üniversiteye geçiş sistemi aksamaya devam edecektir. Biz ise önümüzdeki yıllarda da nasıl bir sınav sistemine geçersek geçelim benzer tartışmaları yapmak ya da bunları izlemekle geçireceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Abone 13 Mayıs 2019
Paylaşım ekonomisi 29 Nisan 2019
Eğitimde değişim 18 Mart 2019
Sistem bozucular 21 Ocak 2019
Dijitalleşme, ama nasıl? 31 Aralık 2018
Dalgalar ve Atatürk 21 Mayıs 2018