Sorunların esiri olanlar çözüm üretemez!..
Geçtiğimiz hafta içinde, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplandı ve kısa vadeli faizleri yüzde 0,75 oranında düşürerek gecelik faizleri yüzde 9,75 düzeyine indirdi. Bu son ayarlama ile birlikte son altı ay içinde kısa vadeli faiz oranlarında yaşanan gerileme 7 tam puan düzeyine ulaştı. Açıklanan gerekçe ise daha önce olduğu gibi enflasyon beklentileri ile ilgili idi. Bankacıların Para Kurulu toplantısı öncesindeki beklentisi yarım puanlık düşüş üzerinde yoğunlaşmıştı, fakat seçkin müşterilerine kullandırdığı gecelik faizler yüzde 16 düzeyinde idi. Özetle söylemek gerekir ise Merkez Bankası'nın faizlerde yaptığı indirim kredi faizlerine yasıtılmıyordu. Bu aşamada sormak gerekiyor, neden? Yoksa bankaların enflasyon konusundaki endişeleri Merkez Bankası'nın açıkladığından çok daha farklı mı.
Belli ki mali sektör kredi portföyünü büyütmekte pek istekli değil! Aksi olsa idi Merkez Bankası ayarlamalarına paralel olarak kredi faizleri daha seri bir şekilde çok daha düşük seviyelere gerilemiş olur idi. Bu yazıda bankacılık sistemimizde tutukluğa sebep olan ve tartışılması pek istenmeyen nedenleri irdelemek ve yaratacağı sonuçları tartışmak istiyoruz. Zira sıkıntılarının Merkez Bankası'nın açıkladığı gerekçeden farklı olduğunu, tutukluğun döviz kuru ve enflasyona ilişkin endişelerden kaynaklandığını düşünüyoruz. Devamında sormak ihtiyacı duyuyoruz: Finansal piyasaları ve beklentileri yönlendirmek bankacıların üstüne düşen görevlerden biri midir? Böyle devam ettiği sürece krizden çıkmak, sorunları aşmak mümkün müdür?.. Bu yılın ilk çeyrek döneminde bütçe açığının kontrolden çıkması ve kamu finansman ihtiyacının anormal düzeyde artmasında mali sistemdeki bu tutukluğun katkısı varmıdır?.. Mevcut durum Merkez Bankası ve genelde bankacılık sisteminin itibarını nasıl etkileyecektir?..
Bankacılık sistemimiz tüm esnekliğini yitirmiş bilanço yapısı ve taşıdığı riskler nedeniyle döviz kuru ve buna paralel olarak enflasyonun yükselişe geçmesinden endişe etmektedir. Eğer kısa vadeli faizlerdeki gerilemeyi kredi faizlerine yansıtır ise hem döviz kuru ve enflasyonun yükselebileceğini, hem de bilançosunun oldukça seri bir şekilde yıpranacağını düşünmektedir. Kredi faizlerindeki düşüşü sınırlı tutarak bir yandan faaliyet gelirlerindeki erimeyi sınırlı tutmaya çalışmakta diğer yandan daha önce kullanılmış döviz kredilerinin Türk Lirası cinsi kredilerle ikame edilerek döviz kuru ve enflasyonda yaratacağı yükselişi önlemeye gayret etmektedir.
Bankalarımızın yapısı ekonomik büyümeye bağımlıdır; bu sebeple kredi vermeye seçici olmak koşulu ile isteklidirler, fakat Merkez Bankası'nın yaptığı ayarlamalara koşut olarak kredi faizlerini düşürmek konusunda özürlüdürler. Değişik vadelerdeki talep edilen kredi faizi ile aynı vadelerdeki devlet iç borçlanma senetlerinden elde ettikleri getiri arasındaki fark büyümektedir; hal böyle olunca yüksek kredi faizini, yükek kaynak maliyeti ile açıklamak gerçekçi değildir. Mevcut tavır, orta vadede gelir dağılımı ve rekabet koşullarının dahada bozulması ve ekonominin iyice durgunlaşması sonucunu yaratacaktır. Korkular nedeniyle akıl tutulması yaşayıp kısa vadeye odaklananlar, bindikleri dalı kestiklerini anladığında iş işten geçmiş olacaktır. Kullandırılan kredilerde risk primini artırmanın sebebi ve sonucu başka ne olabilir?..
Bankaların, Merkez Bankası ile paslaşarak finansal piyasaları kısa vadede yönlendirmesi, ağırlaştırdığı sorunlar ve yarattığı durgunluk etkisi nedeniyle sürdürülebilir değildir. Döviz kurunu geriletmek için masal anlatarak müşteriyi yönlendireceksin, yetmiyor ise kendini risk alacaksın ve enflasyon beklentilerini gerileteceksin. Pası alan Merkez Bankası kısa vadeli faizleri beklenenin üzerinde bir ayarlama ile kısa vadeli faizleri geriletecek; fakat bu ayarlama devlet iç borç senedi ve mevduat faizlerine yansır iken, büyük mevduat ve kredi oranlarına pek yansımayacak!.. Orta vadede banka bilançoları belki rakamsal olarak büyüyecek, fakat aktif kalitesi bozulacak ve özkaynakları eriyecek; zira hem geri dönmeyen krediler artacak hem de büyüyen bütçe açığı ve kontrolden çıkacak kamu finansman ihtiyacının yaratacağı ağırlığı taşımak için ne Merkez Bankası nede IMF desteği yetmeyecek. 2009 yılı sonbaharında bu durum açığa çıktığında döviz kuru ve enflasyon beklentileri nereye gidecek? Küresel krizin biteceğini varsaymak veya bunun gerçekleşmesi için dua etmek çözüm müdür.
Gerçeklerle korkuları nedeniyle yüzleşemeyen, geniş kesimleri çözüm üretiyormuş gibi görünerek masallarla oyalayanların itibarı, saygınlığı kalır mı? Küresel düzeyde çok ciddi bir krize yol açan yaklaşımlarla sorunlar çözülebilir mi? Kurumları yönetmek ve sorunlara kalıcı çözüm üretmek durumunda olanlar kendi yarattıkları sorunlar tarafından yönetilir hale gelmiş ise onlara ne kadar güvenebilirsiniz?..