Sorunları ağırlaştıran kısır döngü
Küresel düzeyde, kısa vadeli spekülatif beklentileri yönlendirerek sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmak şeklindeki eğilim sayesinde güven bunalımının derinleşmesi önlenmiş ve bilanço kayıpları kısmen geri alınmış gibi görünüyor. Fakat bu durum belirsizlik ve kırılganlığın kalıcı olarak makul seviyelere indiği, sistemik riskin azaldığı anlamına gelmiyor. Zira finansal piyasalar ile ekonomide yaşanan eğilimler arasındaki çelişkinin büyümeye devam etmesi, Merkez Bankası ve hazinelerin desteği ile yaratılan beklentilerin sürdürülebilir olmaması, herkesin aynı anda alıcı veya satıcı olarak devreye girmesi ile sığlaşan piyasalarda fiyat hareketliliğinin aşırılığı gibi faktörler bu sonuçta etkili oluyor.
Finansal piyasalar ile ekonomideki eğilimlerin çelişkili olduğu konusunu sık sık vurguluyoruz; yapısal sorunların bir kesimdeki etkisi giderek büyürken finansal piyasaların bu durumun varlığını dışlayan yaklaşımı çelişkilerin merkezi olma konumunu sürdürüyor. Örneğin rekabet koşullarının bozulması, buna bağlı olarak faaliyet gelirleri azalırken daha önce alınmış kredilerin nasıl geri ödeneceği konusu çok önemli bir sorun ve büyümeye devam ediyor. Diğer taraftan hem faaliyet gelirlerinin azalması hem de gelir dağılımının bozulması küresel talebi olumsuz yönde etkiliyor, özel sektör yatırımları dururken daha önce yapılmış olanlar ayakta kalmakta zorlanıyor, ortaya çıkan bu boşluğun tümüyle kamu tarafından doldurulması imkansızlaşıyor. Bu süreçte işsizlik artıyor, ekonomi daralıyor, borç-alacak zinciri tekliyor, mali sektör ve kamunun da denge bozukluğu seri bir şekilde artıyor. Ekonomide geleceğe ipotek koyan bu olumsuzluklar etkili olur iken finansal piyasalar güven bunalımını aşmak adına bu yaşananları görmezden geliyor, inkar ediyor; o zaman da serbest piyasa anlayışındaki misyonunu kaybediyor, yeni üstlendiği misyon ise bu çelişkiyi büyütüp, oluşan kısır döngüyü derinleştirdiği için sistemik risk artışını azaltmıyor. Bu açmazı gizlemek adına orta ve uzun vadeye bakılmaz iken kısa vadeli spekülatif eğilim öne çıkıyor.
Güven bunalımını aşmak adına merkez bankaları ve hazineler de bu kısa vadeli ve spekülatif eğilimi yaratmak ve desteklemek durumunda kalıyor; herkes aynı anda aynı dürtü ile oyuna girmeye başlıyor. Menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri kayıplarını kısmen geri alıyor fakat buna paralel olarak hammadde spekülasyonu da büyüyor; her iki kesimde aynı anda devreye giren alımlar piyasaların sığlaşmasını engellemiyor, fakat fiyat hareketliliği ve belirsizliği tırmandırıyor. Ağırlaşan sorunlara paralel olarak enflasyon baskısının devreye girmesi yapay beklentileri sarsıyor ve oyuncular tüm piyasalarda eşanlı olarak risklerini azaltmaya çalışıyor. Bu kez güven bunalımının yeniden derinleşmesini istemeyen Merkez Bankası ve hazinelerin yaptığı müdahaleleri kronikleştirirken bataklığı genişletiyor. Söz konusu kurumların itibarları kademeli olarak yıpranır iken bunun ekonomi cephesindeki yansımaları hem çelişkileri hem de yapısal sorunları besliyor. Koşullar böyle olunca belirsizlik ve kırılganlık sinsi bir şekilde büyüyor, sistemik risk artıyor. Zaten yapısal sorunlar ağırlaşır iken etkili olması istenen kısa vadeli spekülatif yönlendirmenin daha farklı bir sonuç üretmesi de beklenmiyor...
Bu yaşananların serbest piyasa anlayış şeklen benzerliği olabilir fakat durum tersinedir; zira kıt kaynakların etkin kullanımının yerini sorunları ağırlaştıran büyük bir israf almıştır. Bugün için gerçeklerle yüzleşmenin de onlardan kaçmanın da bedeli çok ağırdır; bu sebeple yeni bir dünya düzenine ihtiyaç vardır, ancak uzlaşı olmadığı için benimsenen yapay zorlamalarla gün kurtarılmaya çalışılmış ve kontrol kaybedilmiştir. Bataklıkta çırpınanların ara sıra durumu daha farklı imiş gibi hayal etmeleri veya diğerlerini buna inandırmaya çalışmaları ne yazık ki gerçekleri değiştirmiyor... Durgunluktan çıkılmakta olduğu söylemi, bataklıkta çırpınıp birbirini yıpratanları sakin olmaya çağırma daveti olma dışında bir anlam taşımıyor...