Sorunlar ve tuhaf çelişkiler...
Avrupa Merkez Bankası Başkanı'nın yaptığı bir değerlendirme oldukça düşündürücü: "Krizin ayırt edici özelliklerinden biri gelişmiş ekonomilerde başlamış olmasıdır. Gelişmekte olan ekonomiler de ciddi bir biçimde etkilendi, ancak grup halinde dünya ekonomisinin güç kaynağı olarak kalabilirler!" Evet kredi notu yatırım kalitesi olan gelişmiş ekonomilerin içine düştüğü açmazdan nasıl çıkacağı hâlâ belirsiz iken spekülatif grupta yer alan gelişmekte olan ekonomilerin çok etkilenmesine rağmen süratle toparlanması çelişkili bir görüntü oluşturuyor. Bu aşamada sormak gerekiyor. Gelişmekte olan ekonomiler hangi doğruyu yaptılar ya da gelişmiş ekonomilerin yaptığı hangi yanlışı yapmadılar veya yapamadılar? Yatırım sermayesinin gelişmekte olan ekonomilere doğru kaymasının sebepleri ve yaratacağı sonuçları nelerdir?
Faaliyet gelirleri ile tasarruf oranlarının farklılaşması ortaya çıkan garip durumda belirleyici olmuş gibi görünüyor. Gelişmiş ekonomilerde faaliyet gelirleri erir iken tüketim eğilimlerinin değişmemesi sürdürülebilir bir durum değildi; geniş kesimlerin tasarruf oranının negatife dönüşmesi ve faaliyet dışı gelir yaratma çabası bu süreçte sorunların ağırlaşmasına sebep oldu. Gelişmekte olan ekonomiler için durum farklı idi. Genelde faaliyet gelirlerini ve toplumsal tasarruflarını artırma çabası içinde oldular, gelişmiş ekonomileri pazar olarak kullandılar. Sonuçta gelişmiş olanların yapısı iyice kırılganlaştı, gelişmekte olanlar da bu süreçte yıprandı, ancak ortaya çıkan hasar görece küçük kaldı. Yatırım sermayesi açısından gelişmekte olan ekonomilerin daha güvenli olduğu kanaati güçlendi... Sıra gelişmiş ekonomilerin yaptığı hataları, gelişmekte olanlara da yaptırmaya geldi. İç pazar genişleyecek, faaliyet gelirleri artan rekabet nedeniyle erir iken, faaliyet dışı gelirler artacak, tasarruf oranı düşerken sağlıksız bir şekilde yükselen ve kısılamayan tüketim eğilimi nedeniyle sorunları ağırlaşacak ve krize koşacaklar. Gelişmekte olan ekonomiler lehine olan avantaj ortadan kalkacak, yeni dünya düzenine geçiş döneminin bir aşaması daha tamamlanmış olacak... Gelişmekte olan ekonomilerde de gerek kanun ve özel sektörde, gerekse bireysel ve kurumlar düzeyde borçluluk çok artacak, mali sektör ve kamu dengesi çok bozulacak, kendi ayakları üzerinde durması imkânsız hale gelecek. Çoğu borç verenlerin şartlarına boyun eğmek zorunda kalacak veya büyük bir sivil itaatsizlik-istikrarsızlık dönemi yaşayaacak... Esasbüyük daralma gelişmekte olan ekonomilerin bu duruma direnmesi veya tuzağa düşüp sorunlarını ağırlaştırdığı koşullarda yaşanacak. Küresel enflasyon ve işsizlikte yaşanacak artışlar bu süreci hızlandıracak. Hizmet sektörü istihdamının daha fazla artmayıp azalmaya başladığı aşama sisteminde çöküşün hızlanacağı anlamına gelecek. Bazı gelişmekte olan ekonomiler bu duruma düşmemek için tedbirli olurken bir kısmı tuzağa koşacak ve sonrası için geleceği belirleme hakkını kaybedecek.
Türkiye söz konusu olduğunda kafalarımız iyice karışıyor, finansal sermaye ile toplumun gündemi çelişiyor. Halkın gündeminin ilk maddesi açık ara ile işsizlik oluyor ve değişmiyor, bu durum ülkemizi diğer gelişmekte olan ekonomilerden ayrıştırıyor. Bir pazar olumsuz, ipin ucuna kaçırmasın. Faaliyet gelirlerimiz erimiş, faaliyet geliri yaratmak üzere varlık değerleri şişmiş, taşıma su ile değirmeni döndürmek zorlaşmış. Günü kurtarmak için şimdilik borcu borçla çeviriyoruz, fakat sorunların ağırlaşmasını önleyemiyoruz. Daha ne kadar böyle devam edileceğini bilmiyoruz ama mevcut durumun kesinlikle sürdürülebilir olmadığını çok iyi biliyoruz...
Küresel düzeyde işler kötüye giderken ortaya çıkan çelişkileri şüphe ile karşılamak ve tedbirli olmaya çalışmak hayati önemde olabilir!..