Sorunlar tarafından yönlendirilenler çözüm üretemez
Sorunları ağırlaştırma pahasına günü kurtarmanın giderek zorlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Ekonomi cephesindeki bu olumsuzluk, her kesimi etkiliyor ve beklentilerin olumsuzlaşması engellenemiyor. Siyasi İrade ve finansal piyasalar, gelişmeleri kontrol altında tutmakta çok zorlanıyor. Kafalar karışıyor ve güvensizliğin etki alanı genişliyor. Bu olumsuz etkileşimin nasıl olup ta terse çevrileceği konusundaki açmazlar, endişeleri artırarak gerginlikleri yeni rekorlara taşıyor. Çıkar çatışmalarının derinleştiği, her kesimin niyetini gizleyerek kendi başının çaresine bakmaya çalıştığı ve kimsenin gerçekleri dikkate alan kapsamlı bir uzlaşı aramadığı gözleniyor.
Gerçeklerden kaçmayı alışkanlık haline getiren ve tepkisel yaklaşımlardan çözüm umma gafletinden kurtulamayan Siyasi İrade, çözümü baskın seçimle devreye girecek bir rejim değişikliğinde arıyor. Finansal piyasalar ve iş dünyası, bu durumun kendileri açısından belirsizlikleri daha da artıracağını biliyor, suskun ve edilgen bir şekilde beklemek dışında pek bir şey yapamıyor. Yabancı sermaye ise risklerini azaltabilmek adına bir takım fırsatlar yaratmanın yollarını zorluyor. Şeffaflık ve öngörülebilirlik hızla azalırken hukuksuz keyfiliğin artacağı endişesi güçleniyor, kırılganlık algısı ve güvensizlik yaygınlaşıyor.
Son beş yıl da döviz sepeti bazında TL neden değersizleşti ?
Kısa vadeli söylemler ile tepkisel eylemleri bir kenara bırakıp, yaşadığımız sıkıntılara daha geniş açı ile bakmaya çalışalım ve soralım: Son beş yıl içinde ve döviz sepeti bazında Türk Lirası neden değersizleşti ve kurlar bir misli yükseldi? Bu koşullar değişmez ise benzeri yeni bir kayıp ne kadar sürede gerçekleşir ve ekonomide yaratacağı tahribatın boyutu ne olur? Baskın seçim yolu ile rejim değişikliği, tek başına eğilimlerin yönünü değiştirebilir mi?
Son beş yıl genelinde yaşadığımız olumsuzluklar üzerinde belirleyici olan pek çok etken var. Küresel ölçekteki finansal koşulların olumsuz yönde değişmesinin ve jeopolitik gerginliklerin tırmanış eğiliminde olmasının öncelikle dikkate alınması gerekiyor. Siyasi İradenin, bizim dışımızdaki değişiklikleri hesaba katmayan veya düzeleceği varsayımına dayanan bir anlayışla ekonomik yapıdaki sorunları acilen çözmeye yanaşmayan öncelikleri de sonuç üzerinde belirleyici oldu; sorunlar ağırlaşırken beklentiler dalgalı bir şekilde olumsuzlaşmaya devam etti.
Bu durum değişmez ise, döviz kurları beş yıldan çok daha kısa bir sürede bir misli daha artabilir; genel yaklaşım değişmeden otoriter bir yaklaşımla eğilimleri terse çevirmeye çalışmak ise geri tepebilir ve sistemi oluşturan kurumsal yapının daha hızlı bir şekilde yıpranmasına yol açabilir. Kaynak sıkıntısının neden arttığını araştırmadan faizlerin yükselişine tepki veren anlayış, istikrarsızlaşmanın hızlanmasını önleyemez. Bu olasılığın riskten kaçınma eğilimini güçlendirme olasılığı hızla artmaktadır. Son bir yıl genelinde görmezden gelinen pek çok eğilimin işaret ettiği tehlike bu yöndedir. Sonuca tepki veren pazarlıkçı yaklaşım, bu olumsuz eğilimlerin yönünü değiştiremez.
Yabancı sermaye kısa vadeli yönlendirme çabası içinde
Siyasi İradenin ciddi bir özgüven kaybı yaşadığını ve kısmen paniklemeye başladığını algılayan yabancı sermayenin kısa vadeli yönlendirme çabası, risklerini azaltmasına yardım edecek son bir fırsat yaratmak adınadır.
Para otoritemizin faizleri yükseltmesi veya bu algıyı besleyecek şekilde sadeleşmeye yönelmesi, bu amaçla talep edilmektedir. Bu olasılık geçici bir süre için, paranın devir hızını gerileterek yerleşiklerin hareket yeteneğini sınırlayabilir; fakat yaratabileceği tahribatın da oldukça ciddi olabileceği unutulmamalıdır! Önerilen, sorunların taşınamaz hale gelmesi pahasına son bir kez günün kurtarılmaya çalışılması yönünde bir denemedir!
Ekonomik ihtiyaçlar ile finansal olanlar arasındaki çelişki, ağırlaşmasına izin verilmiş sorunlar nedeniyle oldukça derindir. Siyasi İrade yıpranmadan ve mevcut yaşam standardını koruyarak, bu açmazın aşılabilmesi pek olası görünmemektedir. 2016 yılının son çeyreğinde Türk Lirasının değerinde yaşanan yıpranmaya verilen tepkinin benzerini tekrarlamak işe yaramamaktadır. Güvensizliğin, kaynak sıkıntısından daha baskın hale gelmesinin önüne geçilememiştir!