Sorun, kriz değil…
Ekonomi krizde ama ekonominin "büyükleri" güçlü; başlarının çaresine bakabiliyor! Bankaların "keyfi" son derece yerinde; kârlar katlanıyor! Geriye ne kalıyor? KOBİ'ler… Kriz tüm ağırlığıyla bu kesimi vuruyor! Şimdiye kadar beş paketlik tedbirler dizisini uygulamaya koyan hükümet de altıncı paketi hazırlıyor.
Paketin esası, Kredi Garanti Fonu (KGF)… Fon, 1 milyar TL'lik nakit ve özel tertip devlet iç borçlanma senediyle takviye edilecek. Böylece 10 milyar TL hacminde bir kredi havuzu oluşturulacak. Amaç, KOBİ'lerin finansman imkânlarına erişimlerini kolaylaştırmak. Hazırlanan kanun tasarısı TBMM'ye sevk edildi.
KOBİ dünyasında kısa bir gezinti yaptığınızda, KGF'nin umutla beklendiğini görüyorsunuz. "Finansmana erişim kolaylığı" vaadi, bugünün şartlarında bu kesim üzerinde "sihirli flüt" etkisi yaratıyor; yani KGF gelecek dertler bitecek!
Keşke bitse! KGF en azından krizin "ufunetini" dağıtsa, KOBİ'lere bu kadarı bile yetecek. Zaten umudu büyüten de bu… Bir şey daha büyütüyor KGF umudunu; bugüne kadar uygulamaya konulan beş paketin içinden çıkanların dertlere deva olamayışı…
Yasa çıkarmak yetmiyor!
Paket ismiyle anılan beş ayrı tedbirler dizisi KOBİ'lerin sorunlarını neden çözemedi? İki nedeni var: Birincisi yapısal. Paketler gerek içerik gerekse amaç yönünden krizin "özüne" nüfuz edecek yapıda değildi. İleri-geri bağlantıları yoktu. Bütünlükten uzaktı. Amaçları savruktu.
İkincisi, beş paket içinde işe yarayabilecek olan kimi tedbirler de "sahada" etkisiz kaldı. Sicil affı, borç taksitlendirme, istihdam teşviki, "cansuyu kredisi" gibi ilk bakışta KOBİ'lere fayda sağlar görünenler, ilgili kamu kuruluşları ve bankalardan oluşan uygulayıcılarca "heba" edildi.
Düşünebiliyor musunuz; SSK'ya birikmiş prim borcunuz var, KOSGEB'den kredi alamıyorsunuz. Sicil affı çıkmış; bankalar kanuna uymuyor; geçmişte iki sorunlu çekiniz, senediniz var diye kredi kapılarını yüzünüze kapatıyor.
Bitmedi; Maliye'ye vergi borcunuz var, sözde taksitlendirilmiş; ama öyle bir faiz bindiriliyor ki, ödeyebilene aşkolsun! Elektrik borçları taksitlendirilmiş ama dört dilimle sınırlanmış. Ana parayı katlayan faiz de cabası…
Bankalar geri dönüşü geciken kredilerde KOBİ'lerin boğazına sarılmış. Bırakan vade aşımını, kriz bahanesiyle vadesi gelmeyen kredileri "önceleyerek" tahsile kalkıyor. Olmadı fabrikaları, tesisleri, işyerlerini, çiftlikleri, konutları hacizliyor, el koyuyor; haraç mezat satışa çıkarıyor.
Mevcudu yıkarak…
Türkiye'nin KOBİ yapısı krizden önce de güçsüz ve sorunluydu. Krizle birlikte durum daha da ağırlaştı. Bunu biz söylemiyoruz. İş dünyasının liderleri söylüyor. Ekonomiyle ilgili bilgiler, bulgular gösteriyor. Bunlar yalansa o başka.
Ama değil! Krizden önce Türkiye'nin hemen her yöresinde üretimini durdurmak, kapanmak zorunda kalan çok sayıda işletme var. Hadi, diyelim ki bunların bir kısmı kötü yönetimden, beceriksizlikten, hesabını bilmemekten, kaynakları yanlış veya kötüye kullanmaktan sabıkalı.
Ve, yine diyelim ki, 200 bini aşkın imalatçı KOBİ, 2 milyon 200 bin toplam KOBİ içinde bu nedenlerle zora düşen azınlığa "kendi düşen ağlamaz" muamelesi çekilsin, kaderleriyle baş başa bırakılsın. Kalan çoğunluğun işletme dışından kaynaklanan sorunları ne olacak, nasıl çözülecek, kim çözecek? Bunları da "yıkılmaya" bırakacaksınız?
Bu iş, Ankara'da masa başında yasa yazmakla, sahada "topu" bürokrasiye, bankalara atmakla bitmiyor. Bugün ekonominin temel sorunu kriz değil; temel sorun, sahada. Oyun çok kötü oynanıyor! KGF'de aynı oyuna kurban edilirse, hiç şaşırmayın!