Sorun işsizlik değil mesleksizlik ise…
İş gücü açığı yüzünden Avrupa’nın artık sadece kalifiye eleman değil bisikletle kuryelik yapacak en vasıfsız elemanı bile üçüncü dünyadan getirme telaşında olduğunu epeydir yazıyorum. Üstelik sadece Almanya gibi zengin Avrupa değil; daha AB kapısından yeni giren mütevazı Hırvatistan bile harıl harıl yabancı işçi getiriyor…
Almanya dahil Batı Avrupa, mesela Türkiye gibi pek çok ülkenin kıt imkanlarıyla yetiştirdiği uzman doktorları cezbedip koparıyor. Kendi ülkelerindeki hayattan memnun olmayanlar, haliyle açılan bu kapıdan bir an evvel girip zengin AB’ye kapağı atma derdinde. Gidenin boşluğu dolmuyor, derin bir kriz bizi bekliyor…
Her ay 20 binden fazla yabancı işçiye çalışma izni
İş, uzman avıyla bitmiyor. Bir yandan popülist partilerin ekmeğine yağ süren göçmen düşmanlığı tırmanırken, diğer yandan kuryesine, garsonuna kadar ta Nepal’den Hindistan’dan getiren AB üyesi ülkeler var. AB tuhaf bir ‘politikasızlık’ içinde debeleniyor.
Mesela AB’nin zengin ülkelerine verdiği kalifiye iş gücü göçüyle kendi nüfusu 3,8 milyona düşen Hırvatistan, çarkları çevirebilmek için her ay 20 binin üzerinde yabancı işçiye çalışma izni veriyor. Bu muazzam bir rakam. Özellikle turizm ve inşaat sektörü, göçmen işçilerle ayakta duruyor. Hırvatistan'da en çok ihtiyaç; inşaat işçileri, vinç operatörleri, ağır vasıta şoförleri, elektrikçiler, mekanikçiler, garson ve aşçılar.
Boş kadrolar doldurulamıyor
Ülkeyi göçmenler için daha cazip hale getirmek kaygısıyla Hırvatistan, yabancı işçilerin oturma ve çalışma izinlerini bir yıldan üç yıla çıkarma kararı da aldı. Ülkede şu anda yaklaşık 143 bin yabancı işçi çalışıyor. Ancak boş kadrolar doldurulamıyor.
İşte bu noktada, Türkiye'de genç işsizliği, kalifiye eleman açığı, diplomalı işsizlik dramı iyice harlanıyor… Bir taş atımı uzaklıkta, Avrupa’da pek çok ülkede kronik iş gücü açığı varken, mesela Rusya bile artık Afrika’da bile eleman ararken Türkiye'nin işsiz nüfusu büyüyor.
Küresel istihdam pazarı hiç bu kadar elverişli olmamıştı
Geçenlerde Oksijen gazetesinde Elif Ergu Demiral’ın Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) kurucusu Mehmet Aksel ile yaptığı röportaj, bu açıdan hayli ufuk açıcıydı. “Türkiye'de asıl sorun işsizlik değil, mesleksizlik” diyordu Aksel. ‘Merdivenaltı üniversiteler’ yerine meslek liselerinin güçlendirilmesi gerektiğini söylüyordu. Bir seferberlik başlatılsa, meslek liselerinin önemi topluma iyi anlatılsa, ailelerin üniversiteyi tercih saplantısı ve algısı değiştirilse taş yerinden oynayacaktı.
MSA’nın 20 yıldır yeme içme sektörüne sunduğu deneyimin bebek bakımı, yaşlı hizmetleri, dikey tarım, turizm ve sosyal medya gibi çeşitli alanlara da uygulama projesi, surda bir gedik açar mı, açar.
Bu yolla kalifiye eleman yetiştirmeyi başarabilse Türkiye, hem içeride hem dışarıda epeyce istihdam imkanı yaratabilir. Üstüne ‘yüz yıllık derdimiz’ olan yabancı dil öğretememe ayıbından da kurtulmanın bir yolunu bulsak, gençler için yeni ufuklar açılacağı kesin. Zira küresel istihdam pazarı da 2. Dünya Savaşı sonrasından beri hiç bu kadar elverişli olmamıştı. Ne dersiniz? Enseyi karartmadan çözüme odaklanmanın zamanı değil mi?