Sorun FED’de mi yoksa daha derinde mi?

Şant MANUKYAN
Şant MANUKYAN Ekofobi [email protected]

Son dönemde gelişmekte olan piyasalarda yaşananlar “klasik” diyebileceğimiz bir şekilde FED’in QE’yi azaltmasına yani “taperinge” bağlanmış durumda. Bunun miyopik bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Ve elbette teşhis hatalı koyulacağı için tedavi de doğru olmayacaktır. QE’nin azaltılmasından daha önce, aslında QE3 başladığında zaten gelişmekte olan piyasalar ve emtiaların bileti kesilmişti. Altın ve bakır hatırlarsanız 2011 yılında zirve yaptıktan sonra yönünü aşağıya çevirdi. Yani varlık alımları ilk önce emtialar üzerinde etkisini yitirmeye başladı.

Bu bir süre sonra emtia üreticisi ülkeleri vurmaya başlarken Çin (ve bölgedeki ülkeleri vurmaya başlayan Japonya’nın kur politikası) de kendi sorunları ile yavaşlamaya başladı. Bu gelişmekte olan ülkeler için ikinci bir darbe oldu. Borsa yatırım fonlarında (sadece gelişmekte olan ülkeler) 2013 yılı boyunca net çıkışlar olduğunu görüyoruz. Son 5 işlem gününde 3 milyar dolar, ocakta 6.2 milyar dolar (toplam büyüklüğün 6.6%si) ve son 3 ayda 12.5 milyar dolar olduğunu çıkış kaydedilmiş. Yani kısa vadeli bir hareket değil ana bir trend değişimi yaşanıyor. İşin gerçeği şu ki QE önce emtialar, ardından gelişmekte olan ülkeler sonra da ABD getirileri üzerinde etkisini kaybetti. Yani FED, QE’yi bitirmese bile gelişmekte olan ülkeler belki daha farklı bir tempoda, yine hırpalanacaktı. Daha önce de belirttiğim gibi ana tehdit QE’nin bitmesinden ziyade oluşabilecek olan bir faiz arttırımı algısı.

Şu anda enflasyon beklentileri ve enflasyonun kendisinde bir sorun görünmüyor. Ve hatta geri planda deflasyondan korkulduğunu da biliyoruz. Ancak  enflasyonda yükseliş korkusu fiyatlara yansımaya başlar ise gelişmekte olan piyasaların başı çok daha büyük belada olacak. Yine de 1990’lara oranla bazı farkların da altının çizilmesi gerekiyor. Her şeyden önce o dönemlerde gelişmekte olan ülkelerin global GDP’de payı yüzde 20’nin altında seyrediyordu.

Şimdi ise yüzde 40’ı geçmiş durumda. Sadece Çin o dönemde 4%lik bir büyüklüğe sahipken şu anda 14% (bazı hesaplara göre 18%) seviyesinde. Yani hiçbir büyük merkez bankası bu bölgelerde olup biteni sonsuza kadar gözardı edemez.

Diğer bir önemli fark da pek çok gelişmekte olan ülkenin o döneme oranla çok daha büyük rezervleri olması. Yani spekülatif saldırılara çok açık değiller. Ancak belki de en önemlisi “temel günah” olarak bilinen yabancı para birimi ile borçlanma trendi o döneme göre daha zayıf. Kısacası işler düzeltmeden önce daha kötüye gidecek ama henüz dünyanın sonu gelmedi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dijital Paraya Geçiş 27 Eylül 2019
ECB’nin alternatifleri 26 Temmuz 2019