Sorun cari açığın yönü
2005 yılından, yani bu köşenin başlangıcından itibaren yazdığım eve artık köşelere değil haberlerde sürekli konululan bir konuyu tekrar gündeme getirmenin tek sebebi rakamların artık ihmal edilemez oluşu. Cari açığın 12 aylık birikimli olarak 60 milyar doları da aşmasından bahsediyorum. Daha da önemlisi, cari açığın ana belirleyicisi olan dış ticaret açığının 70 milyar dolara dayanması. Bu rekor seviye pek iç açıcı değil. Ancak asıl önemli sorun seviyeden çok açığın trendinde .
Türkiye'de cari açık tartışmanın iki tarafı var. İçinde bu kçşenin yazarının da olduğu önemli sayıda bir grup olayın ciddi olduğunu ve önlemler alınarak trendin kırılması gerektiğini söylüyor. Bu önlemler orta - uzun vadeyi ilgilendirenleri ("yapısal" diyelim) var. Bir de kısa vadedeki kur faktörü.
Pek de azınlık sayılamayacak bir kısım diğer iktisatçı da, biraz karikatürize edersek "cari açığın Türkiye'nin kasseri olduğunu," ekonomi büyüdükçe cari açık vermemiz gerektiğini söylüyorlar. Çeşitli diğer ülke tecrübeleri ve yüzde beşe yakın küçüldüğümüz 2009 yılındaki 14 milyar dolarlık açık bu görüşün yanlışlığını açıkça ortaya koysa da bu grup görüşlerinde sebat ediyor.
Büyümenin talep tarafından cari açığı tetiklediğine hiç şüphe yok. Ancak, yine şüphe yok ki, bu etki, kurunuzun değerine göre değişiyor. Yani, kurun aşırı değerlenmediği bir ekonomide cari açık, aynı büyüme oranında kur aşırı değerliyse daha fazla oluyor. Bunu gelişmşş ülkeler de gelişmekte olan ülkelerdeki iktisatçılar da iyi biliyor.
Türkiye'de kafa karışıklığı katma değerli dönüşümü bir türlü gerçekleştirememizden kaynaklanıyor. İhracatımızın yüzde doksanı sanayi ürünü olsa da büyük ölçüde ucuz ve kar marjı düşük mal lardan oluşuyor. Bu yapıyı değiştirmemiz gerekiyor ancak değerli kurun etkisi farklı ve bu (dönüşmemişliğe) parallel ayrı bir mekanizma olarak işliyor.
Tekrar edelim. Şu anda, durumun ciddiyeti yüksek dış ticaret açığından değil trendlerin kötülüğünden kaynaklanıyor. İthalatın yıllık büyüme oranları ithalatınkinin iki misli seviyesinde seyrediyor. Ilk başarılması gereken şey bu makasın kapatılması.
Merkez Bankası'nın son dönemdeki politikaları olumlu. Ancak likidite açısından piyasada büyük bir değişiklk üretmiyor. Son bir senede bankaların TCMB'de tuttukları karşılıklar 50 milyar TL artarken APİ aracılığıyla piyasaya sağlanan fonlama 45 milyar TL arttı. Bankalar TCMB'ye verdikleri likiditeyi yine TCMB'den borçlanarak finanse ediyorlar.
Bu durum bankaların faiz maliyetlerini artırsa da durum pek sıkıntılı değil. Bu yıl mart ayında bankaların net faiz gelirleri 9,2 milyar TL oldu. Bu rakam geçen sene aynı ayda 10,6 milyar TL gibi rekor seviyeyle karşılaştırılınca düşük kalsa da 2008 ve önceki yıllara göre i ve önceki yıllara göre iyi geldi.
Sorun politikaların etkisinde. Cari açığın yönünü aşağı çevirebilmek için ilave tedbirler gerekiyor.