Sorgulanması gereken farklılıklar!
Altı ay öncesine kadar çok büyük endişe kaynağı sayılmayan konular veya eylemlerden, bugün aşırıya kaçan oranda kaçınılıyor olması anlayanlara çok şeyler söylüyor! Bu durum koşulların olumsuz yönde değiştiği ve kırılganlık algısının geri döndürülemeyecek şekilde güçlendiği anlamına geliyor. Sorunları ağırlaştırarak güvensizliği besleyen bu durum, zaman içinde günün kurtarılmasını bile zorlaştırıyor; malum kesimler kendi çıkarlarına aykırı gördükleri değişimleri durdurmanın yollarını aramak dışında seçenek bulamıyor.
Geride bıraktığımız yılın son ayında dolar faizlerini yükselten ve doların güçlenmesinden rahatsız olmayanlar, bugün tekliyor. Petrol fiyatının sert bir şekilde gerilemesini kıs kıs gülerek memnuniyetle karşılayanlar, söz konusu eğilimin yönünü değiştirmek için seferber olmak zorunda kalıyor. Fransa ve Belçika’da yaşanmakta olan grevler, daha önce rastlanmadık bir sertlikle karşılanıyor. İngiltere’de yarın yapılacak referandum, daha önceleri öngörülemeyen şekilde karabasana dönüşüyor; her kesime yeni şokları tattırma zorunluluğu gündeme geliyor! Çaresizlik, güçlü görünmeye çalışanları da kuşatmış gibi görünüyor.
Durum böyle olunca, geniş kesimler açısından gelecek konusunda umutlu olmak olanaksızlaşıyor. Yarınları düşünmeden anı yaşamak ve günlük ihtiyaçlara odaklanmak, hem sorunları ağırlaştırarak beklentileri olumsuzlaştırıyor ve hem de istikrarsızlık endişelerini güçlendiriyor.
Gelişmeler, özellikle Avrupa Birliği ve Japonya’daki aşılamayan durgunlaşmanın bunalıma dönüşme yolunda olduğuna işaret ediyor; parasal genişleme zorlamaları bu fiili durumu terse çeviremiyor. Böyle olmayacağı varsayımı ile geçmişte atılan adımların geri tepmesi önlenemiyor. Telaşa kapılanlar nafile bir şekilde direnmeye çabalıyor; bir yandan gelişenlerin görünümünü düzeltmeye ve diğer taraftan kendi standartlarını devre dışı bırakarak içlerindeki büyüyen güvensizliği denetim altına almaya odaklanıyorlar.
Bu aşamada sormak gerekiyor! Perşembe günü İngiltere’de yapılacak referandumdan AB ile devam tercihi çıkar ise her şey düzelecek mi? İçinde bulunulan koşullarda hak arayan örgütlü emekçileri tatmin edebilecek bir çözüm mümkün müdür? Ne yazık ki bu türden sorulara olumlu yanıt verilemiyor! Küresel sorunlar ağırlaştıkça ve riskten kaçınma eğilimi güçlendikçe, AB içinde emeğin serbest dolaşımı en önemli istikrarsızlık unsuru olarak ön plana çıkıyor ve birliği korumak zorlaşıyor. Göç veren Doğu Avrupa’da sorunlu kredi hacmi patlıyor ve ödemeler sistemini yıpratıyor; göç alan bölgelerde ise refah düzeyi geriliyor ve sosyal dengesizlikler tehlike sınırlarını zorlar hale geliyor. ABD’nin uzun vadeli siyasi hesaplarına taşeronluk yapmanın ve evdeki hesapları çarşıya uyduramamanın büyüyen maliyetini taşımak olanaksızlaşıyor!
Gerek gelişenler ve gerek ise gelişmişler çözümün başlangıcını karşı tarafta aramak zorunda kalıyor; birbirlerini zorlamak sonucu değiştirmiyor, üzüm taneleri misali birbirlerine bakarak ve ham hayaller ile avunarak kararıyorlar! Nerede hata yaptık diyerek, son on beş yılın deneyimlerinden ders almayı beceremiyorlar! Türkiye gibi gelişenler Avrupa pazarının genişleyeceği umudu ile oyalanarak günü kurtarıyor; gelişmişler ise gelişenlerin toparlanacağı gün gelinceye kadar direnmenin yollarını arayarak sorunlarını ağırlaştırmaktan vazgeçemiyor! Eğilimlerin kesinlikle sürdürülebilir olmadığını görmek ve gerçekçi olmaya çalışmak hiçbirinin işine gelmiyor! Körler ve sağırların birbirini ağırlaması türünden örnekler çeşitleniyor, kırılganlığın artması ve güvensizliğin büyümesi yönündeki eğilimler güçlenmeyi sürdürüyor!
Son dört ay genelinde yaşananlar, küresel kredi krizi öncesindeki iki yıllık dönemin basiretsizliğini anımsatıyor. Etkili ve yetkili kesimler enformel olarak her şeyi biliyor, fakat geniş kesimleri sakin tutmak ve yönlendirebilmeye devam edebilmek adına olumsuzlukları görmezden gelerek tiyatro oynamak dışında seçenek üretemiyor. Bu durumun farkında olanlar ise fırsat buldukça risklerini azaltmaya çalışıyor; masallara kananalar veya daha farklı tercihlere cesaret edemeyenler, konu mankeni olmak ve yanlışlara eyvallah demekten kurtulamıyor.
İnsan olmaya ve öyle kalmaya çalışanlar için sorun çok, anı yaşamak zorunda kalanlar için böyle bir durum yok!