Sonbahar hazırlıkları ve büyüyen belirsizlik!
Geçtiğimiz hafta genelinde finansal piyasaların tansiyonu belirgin bir şekilde yükseldi; belli bir bant içinde yatay eğilim yaşansa da berilsizliğin azalmadığı, fakat biçim değiştirdiği net bir şekilde hissedildi. Rusya, Çin ve Brezilya'nın bir yandan döviz rezervlerini çeşitlendirerek dolar ağırlağını azaltmaya devam etmesi diğer yandan ABD Hazinesi'nin tahvilleri yerine IMF senetleri ile daha ilgili görünmeleri şimdilik finansal piyasaları pek etkilememiş olsa da önemliydi. Artan önemlerinin farkında olanlar ile güç kaybetmelerine rağmen statükoyu korumaya çalışanlar arasındaki çekişme, bu konuda taraf olan finansal piyasaları da kaçınılmaz olarak etkileyecek gibi görünüyor. Bu gelişmeler yaşanır iken sabit getirili ürünlere yönelik ilginin azalması, petrol fiyatının yeniden 70 dolar düzeyinin üzerine yerleşmesi ilginç bir tesadüf görüntüsü oluşturuyor!
Özetle söylemek gerekir ise farkılaşan koşullar her şeyi değiştirmeye zorluyor; fakat finansal piyasalarda hiç bir şey değişmeyecek! Oynamak zorunda kalmanın sıkıntısını yaşıyor, günü kurtarmak adına herkesi de buna inandırmaya çabalıyor. Nisan ayı başında yapılan G-20 zirvesinde ciddi tespitler vardı; sorun küreseldi çözüm de ancak küresel uzlaşı ile mümkün olabilirdi ve eşitsizliğin artmasını engelleyecek hatta mümkünse azaltacak etkili düzenlemeler gerekliydi... Bazı gelişmekte olan ekonomilerde artan önemlerine koşut olarak daha fazla söz sahibi olmak, kendi çıkarlarını daha iyi koruyabilmek adına mücadele etmekte kararlı görünüyorlar. Son iki G-20 zirvesinde ortak hareket etmelerine rağmen gündem üzerinde belirleyici olamadılar; fakat bu kez sonbaharda yapılacak zirvede durumu farklılaştırmak adına harekete geçmiş bir tavır benimsedikleri dikkat çekiyor. Çözüm söz konusu ekonomilerin desteğini gerektiriyor ne bedeli gelişmiş ekonomiler ve finansal piyasaların güç kaybı olacak gibi görünüyor.
Avrupa Birliği bölgesinde sınai üretim daralmasının yüzde 20'yi aşması, Çin'deki ihracat daralmasının yüzde 26'yı aşması gibi veriler de hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını teyit ediyor. Başta petrol olmak üzere hammadde fiyatları yükselip enflasayonist endişeleri artırınca minareye kılıf uydurmak zorlaşıyor; yetkililer ekonomiyi canlandırma paketlerini yeniden değerlendirmek ihtiyacını hissederken, finansal piyasalar bir ekonomistin "sonbaharda durgunluğun biteceği" söylemine sarılıp abartarak mevcut seviyeleri korumaya çalışıyor.
Paul Krugman kitaplarını okudu iseniz, onun piyasaların duymak istediği anlamda böye bir söylemde bulunacağını tahmin etmezsiniz. Zira eşitsizliği azaltacak etkili düzenlemeler devreye girmeden, başka bir deyişle durgunluğa sebep olan faktörler ortadan kalkmadan durgunluktan çıkılması biraz zor. Diğer taraftan değerlendirmelerinin tümü de ABD ekonomisine ilişkin olduğunu da hesaba katmak gerekiyor. Eğer piyasaların yorumladığı anlamda bir değerlendirme yaptı ise Nobel ödülü aldığı eserinde yazdıklarını tekzip etmiş demektir ve ciddiye almaya gerek kalmamıştır. Söz konusu ekonomist durğunluktan çıkmak için enflasyonun da bir çözüm olduğunu kendi kitaplarında ifade ediyor ve finansal piyasalardan çok reel kesim üzerine odaklanıyor. Bu çerçevede enflasyonun harekete geçmesi ile birlikte paranın devir hızının artacağını ifade etmeye çalışmış olabilir. Zira durğunluktan çıkılacak fakat işsizlik artamaya devam edecek söylemini mantıklı bir zemine oturtmak mümkün olamıyor.
Farklı bilgileri bir araya getirdiğimizde sonbahar aylarına ilişkin belirsizliğin çok ciddi boyutlara ulaşma riski artıyor. Bir yandan önemli bazı gelişmekte olan ekonomiler gelecekteki çıkarlarını daha iyi korumak adına G-20 zirvesi öncesinde doların tahtını sarsmaya kararlı görünüyor. Diğer taraftan artan enflasyon baskısı ile durgunluktan çıkma hesabının felakete dönüşmesi ihtimali de büyüyor. Zira paranın devir hızının kontrolsüz dalgalanmalarla ciddi tahribat yaratması, kontrolün kaybedilmesi ve güven bunalımının derinleşmesi gibi endişeler de tırmanıyor. Bu koşullarda sabit getirili ürünlerdeki satış baskısına ve başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yükselişe şaşmamak gerekiyor.
Finansal piyasaların önemini korumak adına ürettiği gelecek senaryoları pek gerçekçi değil. Gelişmekte olan ekonomilerde iç talebin artması ile dünya ekonomisinin yeniden büyüyeceği ve işlerin yoluna gireceği söylemi günü kurtarmak dışında bir işe yaramaz. Zira her ihtimalde zorunlu ihtiyaç maddesi talebi ve fiyatları artacak, diğer ürünlere yönelik ilgi mecburen zayıflayacak. Bir süre diğer mal fiyatlarında yaşanan ve yaşanacak gerileme enflasyondaki artışı kamufle edebilir fakat talep daralmasını ve faaliyet geliri erozyonunu enfelleyemez. Sonuçta enflasyon ve işsizliğin birlikte arttığı bir durum söz konusu olur ki bu koşullarda finansal piyasaların görüntüsü ve morali nasıl olur bilinmez!.. Ne diyelim yaşayıp göreceğiz...