Son veriler ışığında bir değerlendirme

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Haftabaşında açıklanan Ödemeler dengesi rakamlarına göre tüm sene cari açığı 77 milyar dolar olarak gerçekleşti. Hesaplarıma göre bu miktar 2011 milli hasılasının neredeyse tamı tamına %10'una denk geliyor. Yılın son ayıyla ilgili rakamlar ise fazla bir sürpriz içermedi. Aralık'ta cari açığın 6.5 milyar dolar civarında gelmesi bekleniyordu, nitekim gerçekleşme de 6.6 milyar dolar ile 2010 Aralık ayının yaklaşık 1 milyar dolar altında oldu. Ancak, TL'nin Aralık ayındaki zayıf durumu da dikkate alındığında, cari açıktaki bu azalmanın istenen düzeyde olduğu pek de iddia edilemez. Öte yandan, eğer iç talepte aşırı bir ısınma olmaz ise, önümüzdeki aylarda kısıtlı da olsa, cari açığın kümülatif bazda gerilemeye devam etmesi söz konusu olacaktır. Özellikle geçtiğimiz senenin Mart-Haziran döneminde görülen anormal yüksek cari açıkların (aylık ortalaması 8.2 milyar dolar) bu sene tekrarlaması düşük ihtimal. (Ancak politik gerginlikler neticesinde petrol fiyatlarında son dönemde görülen artışların kalıcı olmasının Ödemeler Dengesi üzerinde baskı yapacağına da şüphe yok.)

Bu sene, gerek Merkez Bankası'nın enflasyon hedefini göreceli yüksek tutmuş olması, gerekse de her fırsatta TL faizleri (en azından nominal olarak) düşük düzeyde tutma çabasının devam ediyor olması, normal şartlarda, büyümenin de hedeflenen %4'ün üzerinde, %5 civarlarında gerçekleşmesini mümkün kılabilir. Böyle bir durumda ise Cari Açık'ın 60-65 milyar dolar mertebesinin altına düşmesi ise imkansız gibi bir şey. Herkesin bildiği gibi, buradaki kritik nokta yurtdışı finansman akışının devamlılığı olacaktır. 2011'in son çeyreğinde gelişmiş piyasalardaki çok olumsuz rüzgarlara karşın gene de nette 8 milyar dolara yakın bir finansman girişi sağlanmış olması, bu konuda bir miktar iyimser olmayı sağlamakta. Ayrıca, yeni seneyle birlikte, piyasa sentimentinin neredeyse 180 derece değiştiğini, ve özellikle senenin son haftasında Draghi'nin bankalara verdiği 3 yıl vadeli çok düşük maliyetli kaynakların piyasalarda yarattığı rahatlamayı dikkate aldığımızda, bu sene korkulduğu gibi dış finansmanda önemli bir kısıntı yaşamayacağımız sonucuna varabiliriz.

Esasen, bu sene büyümenin %4'ün üzerinde gerçekleşmesi, bir seçenek değil, bir zaruret. Her ne kadar 2011'de ihracatta rekor kırmış olsak da, son yıllarda büyümenin asıl kaynağı iç talep oldu. İnşaat dahil pek çok sektör nakit akışlarını işlerinin "devamlı olarak" büyümesi üzerine kurmuş durumda. Büyümede beklenmedik bir yavaşlama olması durumunda, bazı sektörlerin darboğaza girmesi mümkün. Aynı zamanda, kriz sonrasında istihdamın hızlı bir şekilde artmış olması da, tüketici kredisi kaynaklı riskleri ikinci plana itmişti. Ancak, bilindiği gibi, Türkiye'de büyümenin %3'ün altına düşmesi, işsizlik oranının artması anlamına geliyor. Bu durumda tüketici kredilerinde de geri ödeme sorunları baş gösterebilir. Bu noktada, denklemin diğer önemli parçası ise bütçe dengesi. Ekonomide ikiz açık vermemek çok önemli. Cari açığın (her şart altında) oldukça yüksek devam edeceğini dikkate aldığımızda, bütçe performansı daha da önem kazanmakta. Her ne kadar dün açıklanan Ocak rakamları oldukça iyi ise de son yıllarda gittikçe artan miktarlarda dolaylı vergi tahsilatına bağlı kalan bütçe gelirlerinde bir düşüş olmaması için büyümenin sürdürülmesi gerek. Ayrıca, bu sene portföy girişleri canlı olsa bile, doğrudan sermaye yatırımları kısıtlı kalmaya devam edebilir. Bu nedenle özelleştirme geliri hedefin altında kalacaktır. Ayrıca, 2012'de enerji KİT'lerinin de açık vermesi söz konusu. Bu şartlar altında Merkez Bankası'nın TL'de yeniden aşırı bir değerlemeye izin vermemesi, şartlar müsait olur olmaz döviz alım ihalelerine başlaması, bunun karşılığında da enflasyon hedefinde 1-2 puanlık sapmayı göze alması bence zaruri.

Ekonomide çarkların dönmesi belki de her zamankinden daha çok önem arz etmekte. Bu nedenle, tekrarlarsam, 2012'de büyümenin sürdürülmesi bir seçenek değil, bence bir zaruret.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019