Son sözü ekonomideki eğilimler söyleyecek
Son bir ay içinde finansal piyasalarda yaşanan eğilimler ile ekonomidekiler arasında büyük bir çelişki var. Hal böyle olunca bu durumu sorgulamak gerekiyor. En baştan belirtelim dikkatinize sunmaya çalıştığımız tuhaflık normal sayılamaz; serbest piyasa anlayışına uygun olanı finansal piyasaların ekonomideki eğilimleri ve bunlarla çelişmeyen beklentileri fiyatlamasıdır. Finansal taraftaki iyimserliğin, özellikle gelir dağılımı ve rekabet koşulları aşırı düzeyde olumsuz iken, ekonominin toparlanmasını sağladığı görülmemiştir.
Öncelikle finansal piyasalarımızda yaşanan eğilimleri özetleyerek nasıl bir görüntü oluştuğunu tanımlayalım. Başta mali sektör hisseleri olmak üzere hisse senetleri yükseliyor; devlet iç borçlanma senetleri prim yapmaya devam ediyor ve sanki Türkiye'de yatırım yapmak yönündeki ilgi artıyormuş gibi risk primi geriliyor. Döviz piyasalarında Türk Lirası'nın seri bir şekilde değerlenmesine tanık oluyoruz. Küresel düzeyde de benzer eğilimlerin tüm ekonomide etkili olmaya başladığını gözlemliyoruz: Döviz piyasaları normalleşme sinyalleri veriyor, gelişmekte olan ülkelerin paraları kayıplarını kısmen geri alıyor; faizler geriliyor ve iyimser beklentilerin sermaye piyasaları üzerindeki etkisi artıyor. Bu genel görünüm ekonomi cephesinde belirsizlik ve kırılganlığın azaldığını, sistemik riskin sorun olmaktan çıkmaya başladığını söylüyor. Finansal piyasalardaki bu görüntü ekonominin gerçekleri ile uyuşmuyor. Gelir dağılımı aşırı düzeyde bozulmamış ve rekabet koşullarında büyük arz fazlasına bağlı ciddi bir olumsuzluk yaşanmıyor olsa bu durumun ekonomideki olumsuzlukları beklentileri yolu ile terse çevirmesi mümkün olabilir.
Ancak durum ümitsiz görünüyor; finansal taraftaki çaresizlik çok anormal düzeylere ulaşmış olmalı ki, nafile bir şekilde sonuç almaya çalışıyorlar! Orta gelir grubunun çok ciddi darbeler alarak ekonomi üzerindeki etkinliğinin katledilmiş olması duyarsızlığın sebebi olarak dikkat çekiyor. Hal böyle olunca ekonomi küçülmeye, işsizlik ise artmaya devam ediyor; dış ticaret hacmi çökerken, bütçe açığı yeni rekorlar kırmak üzere yola çıkıyor. Küresel kriz nedeniyle IMF ile yapılacak bir anlaşmanın da bu olumsuzlukları terse çevirmesi beklenmiyor; olsa olsa olumsuzluk dozunu bir miktar düşürebilir fakat eğilimlerin yönünü değiştiremez. Ekonomideki bu eğilimler ise belirsizlik ve kırılganlığın artmaya devam ettiğini ve sistemik riskin büyüdüğünü söylüyor. Serbest piyasa anlayışına uygun olarak finansal piyasalar bu durumu fiyatlasa riskten kaçınma eğilimi belirleyici olacak; sermaye piyasaları geriler iken özellikle aşırı borçlu gelişmekte olan ekonomilerin parası hatırı sayılır ölçüde değer kaybedecek...
Evet finansal piyasaların fiyatladığı ekonomiye ilişkin beklentiler ile yaşanan eğilimler taban tabana zıt bir görüntü sergiliyor. Gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuzluklar para ve maliye politikalarının etkinliğini aşırı ölçüde sınırladığı için finansal taraftaki iyimserliğe itibar etmemek ve hayale kapılmamak gerekiyor. Belli ki finansal piyasalar Merkez Bankası'ndan aldıkları para politikası desteği ile göle maya çalmaya, yatırımcıları ise gölün yoğurt tutacağına inandırmaya çalışıyor. Asıl önemlisi riskini azaltmaya çalışanlar için eşsiz fırsatlar yaratılıyor.
Unutmayın gelir dağılımı ve rekabet sorunları aşırı ise ekonomideki eğilimler finansal piyasalardakini belirler. Bugün yaşanan çelişki parasal taraftaki yapaylıktan kaynaklanıyor ve son sözü ekonomideki eğilimler söyleyecek...