Son gelişmeler
Ekonomik faaliyet düzeyimizin nasıl gelişeceğini yakından ilgilendiren önemli ekonomi politikası gelişmeleri oluyor son dönemde. Hepsi de para politikasına ilişkin. Faiz hadleri giderek düşüyor. Mevduat ve tahvil faizleri hem mevcut enflasyonun hem de bir yıl sonrası için beklenen enflasyon düzeyinin altında. Bu olgunun iç tüketimi canlandırması beklenir. Hele bir de kredi artışı ile destekleniyorsa.
Aylar önce, kredi artış oranının 2013'te yüzde 15'i geçmesinin istenmediği ilan edilmişti. Ana gerekçe, daha yüksek bir kredi artış oranının finansal istikrar için tehdit oluşturmasıydı. Ayrıca cari işlemler dengesini bozucu etkisi vardı. Bu yolla da finansal istikrarı bozma potansiyeli vardı. Bize bunlar söylenmişti. Hatta yılın ilk aylarında Merkez Bankası kredi artış oranındaki ivmelenmeye dikkat çekmiş ve bu ivmelenmeyi durdurmak amacıyla zorunlu karşılık oranlarını yükseltmişti. Daha sonra, muhtemelen ekonomik büyümenin istenilen ölçüye ulaşmadığı anlaşıldığı için, yüzde 15 üst sınırı arka plana itildi. Bunun bir hedef değil, referans düzeyi olduğu söylendi. Aradaki farkın ne anlama geldiği bir tarafa, mesaj açıktı: Kredi artış oranının yükselmesine izin verilecekti.
Elimizde en son mayıs ortasına ilişkin veriler var. Merkez Bankası'nın yaptığı gibi kur gelişmelerinden arındırarak haftalık kredi verilerine (haftalık artış oranlarının on üç haftalık ortalamasının yıllıklandırılmış haline) bakınca durum şöyle: Yılbaşından bu yana haftalık verilerdeki ortalama yıllık artış oranı yüzde 23. Üstelik son aylarda bu artış oranı daha da yükseliyor. Mesela son beş haftada ortalama yüzde 26.5'e ulaşmış durumda. Kredi artışında belirgin bir ivmelenme olduğu açık.
Peki, özel tüketim harcamaları nasıl gelişiyor? Buna yanıt vermek zor. İlk çeyreğe ilişkin GSYH verileri iki hafta sonra açıklanacak. Kaldı ki, ilk çeyrekte, geçen yılın en kötüsü olan dördüncü çeyreğe kıyasla sınırlı bir toparlanma göreceğiz büyüme oranında. Sözünü ettiğim faiz ve kredi politikası daha çok ikinci çeyreği ve yılın kalanını etkileyecek. Yine de pazartesi günü açıklanan mayıs ayı kapasite kullanım oranı (KKO) bir fikir verebilir.
KKO'da Mayıs 2012'ye kıyasla yüzde 0.1 oranında artış var. Çok sınırlı bir iyileşme gibi görünebilir. Ancak Şubat 2012'den bu yana ilk defa arttı KKO. Bu, olumlu bir gelişme. Üstelik sadece bir aylık bir gelişme gibi de değil olumlu yöndeki bu hareketlenme: Bu yılın başından itibaren bir yıl önceki kapasite kullanım oranı ile bu yılki arasındaki fark giderek azalıyordu. Dolayısıyla, ikinci çeyrekte sanayi üretiminde toparlanma emaresi daha kuvvetli görünüyor. Tüketimin de paralel bir seyir izlediği belirtilebilir hem bu gelişme hem de yukarıdaki tartışma çerçevesinde.
Peki, özel yatırımlar için aynı sonuca varılabilir mi? Yanıtım 'hayır' şeklinde. Dün, mayıs ayına ait reel kesim güven endeksi (RGE) de açıklandı. RGE ile özel yatırım harcamaları arasında güçlü bir ilişki var. Durum şöyle: Bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla RGE Ekim 2011'den başlayarak on bir ay boyunca hep daha düşük bir değer almıştı. Ekim 2012'den itibaren dalgalı bir seyir izledi; bir azaldı, bir arttı. Mart ve nisan aylarında düşmüştü. Bu durum mayıs ayında da sürdü ve RGE Mayıs 2012'ye göre yüzde 1,1 oranında azaldı. Bu açıdan, son sekiz aydan farklı bir durum yok ortada. RGE hem mevcut duruma ilişkin hem de ileriye yönelik alt göstergelerden oluşan bir endeks. İleriye yönelik göstergelerden yatırıma ilişkin olanı, bir yıl öncesine kıyasla hala daha düşük bir değer alıyor. Sonuç: RGE yatırım harcamalarında mayıs ayında da bir toparlanma başladığına işaret etmiyor.