Son faiz kararı ve Hindistan’daki politik güçlükler

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Dün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun aylık toplantısı vardı. Faiz koridorunun üst sınırı yüzde 12’de, alt sınırı ise yüzde 8’de sabit tutuldu. Buna karşılık, 2011 başlarından itibaren politika faizi olma özelliğini yitiren ama bu yılın ocak sonundan itibaren tekrar bu özelliğine kavuşan haftalık repo faizi 0.75 puan düşürülerek yüzde 8.75’e indirildi. 

Geçen haftaki yazımda hem mevcut koşullar altında hem de yakın geleceğe ilişkin olası gelişmeler dikkate alındığında, gerçekten enfl asyonla mücadele edilmek isteniyorsa, politika faizinin düşürülmemesi gerektiğini nedenleriyle anlatmıştım. Daha önceki yazılarımda da benzer uyarılarda bulundum. Buna karşın, Merkez Bankası’nın benim gibi düşünmediğini ve bu toplantıda faiz indirimine gideceğini tahmin ettiğimi de belirttim. 
Enflasyon açısından mevcut durum şöyle: 2012’den bu yana her ay gerçekleşen yıllık enfl asyonların ortalaması yüzde 8.3 düzeyinde. Şu anda enfl asyon yüzde 9.7’de. Oysa 2012’den bu yana hem hedefl enen enfl asyon bu düzeylerin oldukça altında: Yüzde 5. 

Bu tabloya karşın Merkez Bankası’nın politika faizini indirmesinin görünürde iki nedeni var. Görünmeyen nedenler (siyasi baskı gibi) olduğu da sıkça yazılıyor, çiziliyor ve söyleniyor. Ama sonuçta bu suçlamaya uğrayan bir kurumun kendisini savunamayacağı bir şeyi ileri sürmek istemem. “Valla baskı yok” mu diyecek? Başbakan be bazı bakanların demeçleri sonucunda artan bu tür suçlamalar yerine görünür –elle tutulur- ve dolayısıyla hem eleştirilebilir hem de savunulabilir nedenlere bakmak istiyorum. 

Önümüzdeki dönem için Merkez Bankası dün yayınladığı faiz indirimi kararında belirttikleri ilk nedenle ilgili. Şunları belirtiyor: 
1) Bu aydan itibaren enfl asyonda bir düşüş bekliyor. İlk nedeni ‘baz’ etkisi. 2013’te haziran ve temmuz aylarında ‘normalden’ yüksekti aylık enfl asyon. Normalinde bu aylarda bir ay öncesine göre düşerdi fiyatlar. Oysa 2013’te düşmedi; arttı ve üstelik artış da az olmadı. Yıllık enfl asyonlar üzerinden konuşuyoruz enfl asyonu. Son bir yılın enfl asyonu ölçülürken son 12 ay ele alınıyor. Bu yılın haziran ayı rakamları açıklandığında haziran ayı, temmuz ayı enfl asyonu açıklandığında ise 2013’ün temmuz değeri ölçümden çıkacak. Yerlerine her zamanki makul haziran ve temmuz değerlerinin geleceğini ve sırf bu teknik nedenle yıllık enfl asyonun azalacağını düşünüyor Merkez Bankası. 
2) Elbette sadece bu teknik nedene dayanmıyor faiz indirimi. Hem ocak ayında aldığı faiz artırımı kararının hem de BDDK’nın tüketici kredilerini ve kredi kartı kullanımını sınırlayıcı önlemlerinin kredi artış oranını makul bir düzeye çektiğini düşünüyor. İhracat pazarlarımızda gelir artışının devam etmesi –özellikle Avrupa’nın ılımlı da olsa büyümesi- ihracatımızı yükseltiyor. Türkiye’nin bu yıl yüzde 4 civarında büyümesini bekliyor. Dahası bu büyümenin dengeli olacağını, dış talebin de büyümeye önemli bir katkı vereceğini düşünüyor. Dolayısıyla, enfl asyonist bir iç talep baskısı olmayacağını öngörüyor. 
3) Hem iç siyasi gerginliklerin azalması hem de nisan ayından bu yana yurtdışı finansal piyasaların yatışması döviz kuruna yansıdı. Döviz kuru ocak sonunda ulaştığı rekor düzeyin çok altında seyrediyor şu sıralarda. Enfl asyonda öngördüğü düşüşe bu gelişmenin önemli bir katkı vereceğini düşünüyor. Ayrıca yakın gelecekte de kurdaki sakinliğin süreceğini ima ediyor. Nisan ayında yüklü miktarda net sermaye girişi oldu Türkiye’ye. Bu olguyu bu bekleyişine bir kanıt olarak gösteriyor. 

Faiz indirmesinin arkasındaki ikinci neden ise dünkü duyuruda açık biçimde yer almıyor; örtük biçimde ise var. Şu: Dikkat ederseniz faiz koridorunun genişliğine dokunmadı Merkez Bankası. Bankalara gecelik borç verme faizi hala yüzde 12 düzeyinde. Dolayısıyla, istediği günlerde, bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde ortaya çıkacak gecelik faizin, dün açıkladığı yüzde 8.75 oranındaki repo faizi yerine yüzde 12’ye yakın bir yerde oluşmasını sağlayabilir. Bu politikayı yakın geçmişte sıkça uyguladı. Farklı bir ifadeyle, işler beklediği ölçüde iyi gitmezse, 8.75 olan politika faizinin gerçek ‘politika faizi’ olmaktan çıkıp ‘kağıt üstündeki faiz’ olması ve yerine çok daha yüksek bir faizin gerçek politika faizi ihtimali artık var. 

Şimdi Türkiye’yi ve 2014 ortasını bir tarafa bırakıp Hindistan’a ve 2013 ortasına dönüyorum. ABD Merkez Bankası’nın o dönemde bizim gibi ülkelerde hızlı bir şekilde faiz ve kur artışına yol açan açıklamaları Hindistan’da da benzer etkiler yarattı. Hindistan Merkez Bankası, 2013 ortasında yüzde 7.25 düzeyinde olan repo faizini (politika faizini) değiştirmedi. Ama faiz koridorunun üst sınırını yüzde 8.25’ten yüzde 10.25’e yükseltti. 

Bilenler bilir; IMF’nin üye ülkeler için yıllık kapsamlı inceleme raporları var (Article IV raporları). 2014 Hindistan raporunun ‘para politikası’ bölümünde bakın Hindistan Merkez Bankası’nın bu uygulaması (politika faizi yerine, koridorun üst sınırının yükseltilerek, likidite politikası yoluyla bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde ortaya çıkacak gecelik faizin artırılmasının) nedeni hakkında neler yazıyor: 
“… gerektiğinde kolaylıkla bu faiz yükseltilmesinin geriye alınabilir olması, çok yüksek bir politika faiz artırımının daha önce hiç gerçekleşmemesi ve çok yüksek bir artışın politik olarak kabul edilebilir olmaması.” Kısaltarak ve mealen tercüme ettim. 

Politikacı her yerde aynı… Her neyse… Bu arada, Hindistan ile Türkiye’nin G-20 ülkeleri içinde en yüksek enfl asyona sahip ilk iki ülke olduklarını belirteyim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018