Son dönemde Merkez

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Merkez Bankası, Kasım 2010 tarihinden sonra politika stratejisini köklü biçimde değiştirdi. İlk aşamada, Merkez Bankası, üçüncü parasal genişlemeye (QE3) neredeyse kesin gözüyle bakarken bu durumda 2011'de de portföy yatırımlarının ülkeye girişinin devam edeceğine inanıyordu. Böylece, ABD'de QE2 sonrası parasal genişleme devam ederken, Avrupa da bu sürece uymak zorunda kalacak ve gelişmekte olan piyasalara para akışı sağlanacaktı. Sonuç olarak, güçlü ithalat talebi ve TL'nin değer kazanmasına bağlı olarak artan cari açık kolaylıkla finanse edilebilecekti. Ekim 2010 yılında bu resim dünya çapında parasal akımların gerçekçi bir tasviri gibi görünüyordu ve TL gerçekten de değer kazanma yolundaydı. TCMB, politika faizini düşürdü, gecelik borç verme ve borçlanma faizi arasındaki farkı artırdı ve carry trade'i önledi.  Bu durum yabancı fonların TCMB'nin belirlediği yüzde 6.5 politika faizinden yaralanarak gecelik borç vermeye yönelmelerini durdurdu ve doğrudan DİBS yüklenerek verim eğrisine yerleştirdi. Buna ek olarak, Merkez Bankası, GSYİH büyümesine bağlı artan kredi büyümesinin cari açığı artırıcı yönüne vurgu yaparken zorunlu karşılıkları artırarak vadeye göre farklılaştırdı. Böylece,bir yandan vade uyumsuzluğu azaltılırken bir yandan da kredi büyüme hızı düşürülecekti. Aynı zamanda, politika faiz indirimi ve bankalara sağlanan repo oranının azaltılması likidite endişelerini azalttı. Üç aydan fazla bir süre para politikasının nette genişleyici mi sıkılaştırıcı olup olmadığı, diğer yandan zorunlu karşılık artışlarının kredi büyümesini durdurmak için yeterli bir istatistik olup olmayacağı tartışma konusu oldu. Başka bir soru, tüm banka kredilerinin cari açık sorununu derinleştirip derinleştirmediğine yönelikti. Tut-sat kredileri, ticarete konu olmayan mallara ilişkin olduğu için dış açık açısından bir endişe nedeni olmayabilirdi.

2011'in ortasına yaklaşırken  aşırı sermaye girişlerinin bir gerçekten ziyade bir efsane olduğu ortaya çıktı. Ayrıca, kredi artışı durmak bir kenara Mart kararlarına kadar yavaşlama sinyali bile vermedi. Akademisyenler ve profesyoneller, Merkez Bankası'nı yeni piyasa koşullarını yakalama ve eğrinin gerisinde kalma konusunda sorguladılar. Enflasyon gerçekten düşüyor mu? Cari açık zamanında azaltılabilecek mi? TCMB politikalarında tek suçlu bankalar mı, yoksa yurtiçi talebi kaynaktan kısmak daha iyi olmaz mıydı? Neden geleneksel esnek enflasyon hedeflemesinden ziyade heterodoks, post-modern deneyler ile oynanıyor? Banka, enflasyon hedeflemesini tamamen terk mi etti? Sorular bunlardı.

Genel seçimler yaklaşırken, kredi büyümesinin sonunda yavaşlamaya başladığına dair gözlemler oluşmaya başlamıştı. Buna rağmen cari açıkla ilgili kaygılarla dolu bir dünyada, "çok az, çok geç" argümanının bir çekiciliği mevcuttu. Merkez Bankası zorunlu karşılıkları daha fazla artırmamalı mıydı? Politika faiz oranını neden yükseltmemeliydi? Cari açığın sürdürülebilir bir boyutta olması için "teknik resesyon" mu gerekliydi? Kamu tasarrufları ile cari açığı doğrudan azaltmak yerine maliye politikasını kullanmak daha iyi olmaz mıydı -absorbsiyon yaklaşımı?

Sonra her şey tekrar değişti. Şimdi Avrupa'da yaşanan finansal problemlerin ülkeler arasında bulaşıcı olma riski nedeniyle bir resesyon riski söz konusu ve ABD'nin durumu da bundan daha iyi değil. Öte yandan Türkiye'de GSYH baş döndürücü bir hızda olmasa da kesinlikle yavaşlıyor. Yıllık bazda yavaşlama esas olarak 4. çeyrekte görülecek. Baz etkisini de dikkate alarak 2012'nin ilk çeyreğiyle birlikte yavaşlamanın momentum kazanması mümkün. 2011 yılı GSYİH büyüme oranı, 4. çeyrek'te yaşanacak yavaşlama nedeniyle düşecek ve düşmüş haliyle bile yıllık bazda yüzde 6,2 ile yüzde 6,7 arasında olacak.  Her halükarda cari açık da  bir "dengelenmenin ortasında" görülüyor; yani düşecek.

Sonuç olarak ne olmuş oldu? Son dönemde değişen veri akışı, TCMB'nin 10 aydan beri almış olduğu bazıları ters yönlü çeşitli kararları tümden haklı çıkardı mı? Tüm bunlar iletişim eksikliği ve bir yanlış anlamalar dizisi miydi?

Söylemek zor ama TCMB'nin yeni veri akışı gelirken ve beklentiler değişmek üzereyken proaktif bir şekilde davranarak uygulamaya koyulduğu bir gerçek. Doğru yanlış, banka enflasyon hedeflemesini sürdürmüyorum dese daha kolay anlaşılabilirdi. Hala enflasyon hedeflemesi yürürlükteyse ve aynı zamanda kur hedefleniyorsa, bu mümkün ancak merkezin tepki fonksiyonunda reel kurun da olduğu kabul edilirse mümkün. Ama bütün bunlar, Yunanistan'ın iflasının zamanlaması ve kipinin konuşulduğu bir dünyada belki de kısa sürede iyice önemsizleşen detay tartışmalar olarak kalacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019