Son dönem piyasa dinamikleri
Başlıca merkez bankalarından (ECB, Fed) gelen destekleyici açıklamalar ve olumlu gelen ekonomik verilerle global piyasalarda risk iştahı son aylarda belirgin toparlandı. 10 yıllık ABD bono getirileri Ocak sonundan beri %2.80’den %2.50 seviyelerine düşerken, azalan risk primleri hem bono hem da hisse senedi piyasalarını destekler nitelikte.
Artan risk iştahı sınırlı da olsa gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerini de beraberinde getirdi. Bu noktada da üç temel faktör etkili.
İlki Fed’in varlık alımına ilişkin belirsizliklerin azalmış olması. Ancak, ABD’de ekonomik faaliyetlerdeki belirgin toparlanmaya rağmen enflasyon %2 hedefinin oldukça altında. Fiyatların artmadığı bir ortamda da kişiler harcamalarını erteliyor. Bu da ekonomide eksik talep durumu yaratıyor.
Ayrıca işsizlik oranındaki azalma, enflasyonu veya talebi artırıcı bir yönde bir etki yaratmış değil. Konut piyasasına ilişkin düzelme de son aylarda hız kesmiş durumda. Bu durum politika faizlerinin normalizasyonun sınırlı, kademeli ve zamana yayılacağı görüşünü destekliyor.
İkincisi: Avrupa’daki deflasyonist endişeleri sınırlamak için Haziran ayında ECB’den genişleyici bir adım beklenmesi. Euro bölgesinde oldukça düşük seyreden enflasyonda etkili olan faktörler; durağan seyreden enerji ve gıda fiyatları, özellikle çevre ülkelerde daralan kredi büyümesi; işsizliğin yüksek seyri ve güçlenen Euro.
ECB’nin yaptığı projeksiyonlar enflasyonun %2 hedefine, ancak 2016’da yakınsayacağını ortaya koyuyor. Özellikle güçlenen Euro; 2013 ortalarından beri enflasyonu baskılayan başlıca bir faktör olarak görülüyor.
Euronun güçlenmesinde de son dönemdeki jeo-politik gelişmelerin etkisi var. Son dönemde Rusya’dan yaşanan sermaye çıkışlarının 160 milyar Euro mertebesinde olduğu belirtiliyor. Ayrıca euro bölgesinde güven unsurunun yerine oturması ile bölgeye sermaye girişi artarken, bu sermaye akımı dinamiği ABD para politikasındaki değişimden sonra hız kazandı. Özellikle çevre ülkelerdeki yüksek getiriler çekici olurken, bu gelişmeler söz konusu getirileri de belirgin geriletti. İspanya ve İtalya’daki 10 yıllık tahvil getirileri %3’ün altına kadar, tüm zamanların en düşüğü, geriledi.
Dolayısıyla Euro bölgesi, güçlü fon akımlarının etkisine maruz kalarak hem euronun değerlenmesini hem de aynı zamanda faiz oranlarının düşüşünü beraber yaşıyor. Değerlenen Euro da, dezenflasyonist etki yaratıyor. Buna karşılık Haziran’da, ECB’den, enflasyon projeksiyonu güncellendikten sonra, yeni bir genişleyici adım bekleniyor.
Ancak teknik detaylar bilinmiyor. Gelinen getiri düzeylerinde çevre ülkelerden tahvil alımı pek olası değil. Bunun yerine, fragmantasyonu azaltmaya yönelik, KOBİ ‘lerin krediye erişimini teşvik edecek bir yapı tercih edilebilir.
Son olarak, cari açık veren gelişmekte olan ülkelerde parasal sıkılaştırmanın sonuna gelindiğine ilişkin bir piyasa algısının oluşması. Bu ülkelerin genel görünümüne bakıldığında 2014 başında güçlü para politikası tepkisi verildi. Ancak kurdaki göreli stabilizasyon ve Türkiye hariç diğer gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun yönünü aşağı çevirmesi ile ek bir sıkılaştırma beklenmiyor.
Türkiye de ise enflasyon Mayıs verisinde en yüksek seviyesini baz etkisi nedeniyle görebilir. Fakat yılın ikinci yarısında, kurdaki istikrar devam ettiği takdirde, kademeli bir iyileşme görmek mümkün olacak. Enflasyon halihazırda %9’un üzerinde ve %5 hedefinin belirgin üzerinde.
Bu süreçte de özellikle Nisan ayından itibaren gelişmekte olan ülkelere bono yoluyla 4.2 milyar $; hisse senedi yoluyla 7.5 milyar $ gelmiş durumda.
Türkiye’de ise bonoya yabancı girişinin sınırlı; hisse senedi tarafının ise daha olumlu olduğunu görüyoruz. Bonodan son bir yılda yabancı çıkışı yaklaşık 8 milyar $ olurken, bu yıl ve özellikle seçim sonrası giriş nette 700 milyon $.
Buna karşın 2 yıllık gösterge faiz, seçim öncesi gördüğü tepe seviyeden;%11.80 yaklaşık 260 baz puan gerilemiş durumda. Tüm vadelerde belirgin bir faiz düşüşü görmekteyiz. Bu dinamikte daha çok yurt içi piyasa oyuncularının fiyat belirleyici rol aldığı görülüyor. Hissede ise Şubattan beri yaklaşık 2 kat bir giriş söz konusu. Nitekim BIST-100 endeksi Aralık’tan bu yana en yüksek seviyelerinde.
Global kredi riski fiyatlamalarında (CDS) da 65 baz puanlık geri çekilme ise, yurt dışı risk algılaması açısından da olumlu. Bu koşullarda TCMB, enflasyon görünümü elverdiği ölçüde, risk primindeki iyileşmeyi kısa vadeli faizlere yansıtabilir. Yani faiz artırımı sonrasında %12 olan gecelik repo faizinin likidite yönetimi yoluyla %10-%11.50 bandında dalgalanması beklenmeli ki son dönem gerçekleşmeleri bu aralıkta.