Son çeyrek…
Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutluyoruz. Dile kolay. 100 yıldır geldiğimiz noktada millet olarak çok önemli kazanımlarımız oldu. Bağımsızlık, en önemli olan unsurların başında geliyor.
Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle hem ekonomik hem de siyasi olarak zor kararların odağında bir ülke. Son yıllarda pandemi, seçim ortamı, göçmenler ve dış politik gelişmeler nedenli ekonomik kaygılar arttı. Yaşadığımız ekonomik sorunların bir kısmı küresel dinamiklerin yansımaları iken; bir kısmı ise kendi iç gelişmelerimiz kaynaklı denilebilir.
Tüm Dünya ülkeleri özellikle enflasyon konusunda ortak bir kaderi paylaşırken, kimi ülkeler daha aktif davrandı, kimiyse biraz daha gözlem yapmayı tercih etti. Ekonomi kararları geçmişe yönelik incelendiğinde, her ülkenin MB politikalarına ilişkin tartışmaya açık, çok sayıda husus olsa da, bazen geçmişe bir çizgi çekip geleceğe yönelmek doğru karar almanın da önemli bir girdisi olabiliyor.
Dolayısıyla geçmiş veriye fazlaca takılıp geleceği kaçırmamak lazım. Öte yandan, finansal analizin en önemli unsurlarının başında bir veriyi analiz ederken hem geçmiş veriden oluşan zaman serisinin incelenmesi, hem de kesit analizinin beraberce yapılması özellikle vurguladığımız noktalardır.
Bir şirket üzerinden örnek verirsek; zaman serisi yaklaşımına göre, bu şirketin mali durumunun analizinde; likidite, karlılık, operasyonel verimlilik, borçluluk gibi çok sayıda göstergeyi şirketin son birkaç çeyreğine göre inceler ve yorumlarız. Öte yandan bu verilere aynı şirketin sadece farklı dönemleri için bakmak, analizde bir tür körlük yaratacağından, yüzümüzü sektörün geneline çevirerek benzer dönemler için rakip analizi ile destekleriz.
Bu iki yaklaşımın beraber kullanımı bize daha zengin bir analitik bilgi sağlayacaktır. Şirketin mali analizinden, şirket değerlemeye, fizibilite analizinden portföy yönetimine kadar analizden tahmine kadar çokça alt başlık için birden çok teknik beraber kullanılmalıdır. Konuyu bir ülkenin makroekonomik gelişmeleri açısından da incelediğimizde, ister istemez hem geçmiş veriler ile hem de farklı ülkelerle konumumuzu karşılaştırıyoruz.
2023 yılı için son çeyreğe giriyoruz. Son geldiğimiz koşullarda neredeyse tüm MB’ler faizlerin yönünü yukarı çevirdi. Bizde de öyle. Bunun devamının son çeyrekte geleceğini beklemek lazım. Zira bu sarmaldan çıkmanın en net yolu yeniden pozitif reel faiz ortamına geri dönmek. Türkiye ekonomisi bunun henüz uzağında olsa da, Ortodoks yaklaşımlara geçişin de küresel itibar açısından önemli bir adım olarak algılandığı kesin.
Nitekim geçtiğimiz günlerde S&P’nin Türkiye’nin not görünümünü negatiften durağana çevirmesi, bu konuda küresel memnuniyeti temsil etmekte. Aslında bu kurumların; Türkiye’nin, yeniden küresel piyasalara paralel bir eksene gelmeye çalışmasını ödüllendirdiği söylenebilir.
Önümüzdeki günlerde farklı koşullar gelişmezse, görünüm değişiminin Türkiye’nin CDS primlerine olumlu etkilerini de göreceğiz. Öte yandan, bu gelişmenin kısa vadede portföy yatırımları ile sınırlı kalacağını düşünüyorum. Halbuki yüzde 23’lük geniş kapsamlı işsizlik oranının iyileştirilmesi için asıl ihtiyaç olan doğrudan yatırım. Bunun ise daha zamanı var.
Öncelikli olarak yatırımcıların, yakın geçmişe göre daha bağımsız hareket etme eğiliminde olan MB yapısının devam edeceğine inanması lazım. Ülkede dolarizasyon bir süredir mücadele edilen başka bir unsur. TL’nin epey zamandır itibar yitirmesi, ihracatçı açısından olumlu algilansa da, enflasyonist baskıların etkisi bir diğerini gölgede bırakmış durumda.
Bir dönem kuvvetle yönlendirilen KKM’den nasıl çıkılır planları gündemde. Son verilere göre YP Mevduat ve KKM toplamının toplam mevduata oranı yaklaşık yüzde 68. Bu koşullar TL’ye olan güvenin tesis edilemediğinin açık bir delili. TL’ye olan güven aynı zamanda ekonomi yönetimine olan güven demekse, daha yol var demektir. Son çeyrek çetin ceviz. 2024’ün ikinci yarısına kadar ışık tünelin uzak ucunda.