Son açıklanan verilerin düşündürdükleri
Hafta başında açıklanan ekim ayi cari açık rakamı ile üçüncü çeyrek büyüme verisi gerek mevsimlik dalgalanmaların gerekse değişken küresel koşulların etkisi ile nispeten çelişkili bir görüntü sergiliyor, orta vade açısından fazla bir şey söylemiyor. Yüzde 8.2'lik üçüncü çeyrek Gayri Safi Yurtiçi Meselesi'ndeki reel artış, alınan önlemlere rağmen umulan soğumanın gerçekleştmediğine işaret ediyor. 4.15 milyar dolar seviyesine gerileyen cari açık rakamı ise ilk bakışta, dördüncü çeyrek döneminde durumun değişmeye başladığını düşündürüyor, fakat detaylar net bir kanaat oluşumunu engelliyor. Ekim ayında ihracat 12.7 milyar dolara ulaşmış, ithalat ise mart ayından bu yana ilk kez 20 milyar seviyesinin altına inerek 19.3 milyar dolar olmuş; dış ticaret hacmi pek değişmez iken, ticaret açığı 6.5 milyar dolar seviyesine gerilemiş. Veriler 2011 yılı büyümesi ve cari açığının sene başındaki hedefin oldukça üstünde gerçekleşeceği kanaatini güçlendiriyor. Fakat 2012 dönemine ilişkin yüksek düzeyli belirsizlik güncelliğini koruyor.
Geçmişi bir kenara bırakıp geleceğe bakarak soralım: Eğer 2012 yılı büyümesi sıfır düzeyinde olur ise gerçekleşecek cari açık düzeyi ne olur? Veya farklı bir şekilde soralım 2011 yılındakine eşdeğer bir gayri safi yurtiçi hasılasının gerçekleşmesi durumunda cari açık rakamı yine 75-80 milyar dolar arasında olur mu? Böyle bir açığın finansmanı sorun yaratırmı, finansal piyasalarda ne tür eğilim ve baskılar gündeme gelir? İhracat pazarlarımızdaki daralmayı ve emtia fiyatlarındaki dalgalanmaları dikkate alır isek dış ticaret hacminin bir miktar daralabileceği fakat cari açık rakamında ciddi bir daralmanın söz konusu olamayacağı söylenebilir. Dış finansman imkanlarının bu yıldan daha iyi olma olasılığı ise oldukça düşük; eğer bu nedenle cari açık küçülmek zorunda kalır ise bu ekonominin daralacağı, işsizlik ve enflasyonun hedeflenenden daha yüksek olacağı anlamına gelebilir. 2012 yılını düşündükçe son açıklanan veriler görece önemsiz kalıyor...
Bu belirsizlik ortamında mali sektörün öngördüğü yüzde 15-20 düzeyindeki kredi genişlemesi ise soru işaretlerini iyice arttırıyor. Kurumsal verimliliğin nispeten düşük olacağı, gerek küresel gerekse iç talebin daralmasının beklendiği, dış finansman koşullarının görece olumsuz olacağının ve ciddi boyutta cari açık veya bütçe açığı veren ekonomilere yönelik bakış açısının olumsuzlaşacağının tahmin edildiği bir dönemde bu nasıl olacak?.. Kredi genişlemesi konusundaki öngörü ilk anda kulağa hoş geliyor, ancak cari açığı ve ülkemizin riskine ilişkin algılamaları olumsuz yönde etkileyebileceğini dikkate almak gerekiyor. Zira söz konusu öngörü döviz kuru, enflasyon ve faizlerdeki olumsuz eğilimleri güçlendirebilir, evdeki hesaplar çarşıya uymayabilir. Bazı kesimler farklı düşünebilir ve bu yılın ikinci yarısındaki yüzde 25'lik üst sınırın kalktığını hatırlatarak söz konusu oranın makul olduğunu iddia edebilir. Bu durumda onlara sormak gerekiyor. 2011 yılındaki kredi genişlemesi oranı daha düşük bir seviyede olsa büyüme ve cari açık rakamları daha makul düzeyde olmazmıydı? Türk Lirası'nın değer kaybı daha sınırlı kalabilir, faizler yükselmez ve enflasyon beklentilerindeki olumsuzluk sınırlı olabilirmiydi?.. Bu seneki aşırılık 2012'ye ilişkin algalamaların bozulmasına katkı yapmadı mı?. Son açıklanan verileri değerlendirir iken kredi genişlemesinin rolünü ihmal etmemek gerekiyor... Belki geçmişi düzeltemeyiz, ama çıkaracağımız dersler sayesinde yumuşak geçişi mümkün kılmak adına daha dikkatli ve seçici olabiliriz.