Sömürgeci gözünden Türkiye: Afrin harekatına gelen eleştiriler neden iki yüzlü?
Geçtiğimiz hafta da tartıştığımız gibi Türkiye Suriye’deki harekatının neden gerekli olduğunu dünyaya açıklamak için birçok girişimde bulundu. Yine de, Türkiye’nin uluslararası camiada eleştirilmesine devam ediliyor. 31 Ocak’ta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Türkiye’yi harekâtın bir “işgale” dönmesi durumunda “bizim için büyük çok bir sorun oluşturacaktır” dedi. Başbakan Binali Yıldırım da Fransa’nın Suriye’deki kendi karmaşık ilişkilerini göstererek karşılık verdi; “Eğer Fransa bunu bir işgal olarak yorumluyorsa Fransa’nın Suriye’de yaptıklarını da bu gözle değerlendirmemiz gerekir.” Konu Fransa’yla sınırlı kalmıyor: ABD de yıllarca Suriye’de askeri birlikleri olduğu halde Türkiye’nin eylemlerini eleştirdi. Peki bu çifte standardın altında yatan ne?
Türkiye’yi eleştiren ülkelerin Suriye’de kendi ulusal çıkarları var. Türkiye’nin de çıkarları olduğunu kabul etmek bu ülkeler için neden bu kadar zor?
Dünyada her konuda bir söz hakkı olduğunu ve her yere müdahale hakkı olduğunu düşünen birkaç ülke var. Örneğin Fransa Türklere Suriye konusunda akıl vermeyi kendi tabii hakkıymış gibi görüyor. Fransa keyfi istediği zaman birçok ülkeye müdahale etmiş bir ülkedir. Bazı Afrika ülkelerine askeri birlik gönderip hükümetleri değiştirdi. Lübnan ve Suriye’de askeri birlikleri var. Birleşik Krallık’la birlikte 2011’de Libya’ya saldırdı ve yıkım getirdi. Fransa bu davranışlarının normal olduğunu ve kimsenin bu konuda kendisini eleştirme hakkı olmadığını düşünüyor. Ama iş Türkiye’ye gelince akıl vermeğe hazır. Ben buna sömürgeci kibiri diyorum. Bu tür sömürgeci kibiri, ülkelerin dünyada konumlarını nasıl gördükleriyle yakından bağlantılı. Diğer ülkelerden daha önemli olduklarını düşünüyorlar. Ama gerçekte bazı ülkelerin dünyadaki konumları son yıllarda ciddi ölçüde gerilemiş bulunuyor. Örneğin, Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’nde Hindistan yokken Fransa’nın orada bulunması için herhangi bir sebep yok. Hatta Konsey’de mutlaka bir Avrupa ülkesi olacaksa bunun Fransa değil Almanya olması gerekiyor diye düşünülebilir. Sonuçta Türkiye bir güvenlik sorunuyla uğraşıyor. Bu sorunla uygun gördüğü şekilde uğraşmaktan başka çaresi yok. Fransa’nın bu konuda endişeleri olabilir ve şüphesiz bu endişeleri Türkiye’yle tartışabilir; fakat bu işi yapmanın yolu ahlaki üstünlük taslayarak kamuya verilen demeçlerle ahkam kesmek olmasa gerek. Üçüncü taraflar, Türkiye’nin hakiki güvenlik endişeleri olduğunu anlamak zorundadırlar. Örneğin, YPG’nin yaptığı tahkimatın boyutu inanılmaz. Belli ki dış aktörlerden ciddi bir destek almışlar. Ayrıca, YPG Türk askeri birlikleriyle ve Özgür Suriye Ordusu’yla kırsal alanda çatışmaktan kaçmak konusunda stratejik bir karar almış gibi duruyor. İki şey yapıyorlar: Birincisi güçlerini şehir savaşları için kent içlerine çektiler ve yerel nüfusu insan kalkanı olarak kullanacaklar. Bu birçok masum hayata mal olacak kötü niyetli bir hareket. İkinci olarak da güçlerinin bir kısmını muharebe alanından Menbiç’e doğru çektiler. ABD’liler bu güç kaydırmasını olduğun doğruladı ancak kendileriyle bir ilgisi olmadığını söyledi. Ben yine de bu güçlere Menbiç üzerinden koruma sağladıklarından kuşku duyarım.
Ve bu sivil kayıplar – uluslararası toplumun şimdiden kınamaya başladığı bir nokta. Sizce bu ne kadar adil ve Türkler nasıl tepki vermeli?
Özellikle de Avrupa’da YPG bağlantılı gruplar tarafından sivil kayıplar boyutu sürekli öne çıkartılmaya çalışılıyor. Sıfır sivil kayıp olan bir çatışma mümkün değil. Bu sivil kayıpları asgaride tutacak önlemleri almakla yükümlüsünüz. Sivil kayıplar konusunda akıl verenler, YPG’nin sivilleri kalkan olarak kullanması konusunda da bir şeyler yapmakla mükelleftirler. Henüz kamuya bu konuyla ilgili herhangi bir eleştiri yaptıklarını duymadım. Sivil kayıplar konusunun Türkiye’nin aleyhinde kullanılacağını yadırgamamak lazım. Sivil kayıp suçlamalar herhangi askeri harekattan rahatsız olanlar tarafından her zaman yapılır; bunu tabii görmek lazımdır. Bu savaşın doğasında var. Türk ordusu ve Türk hükümeti bu sorunun farkında gibi görünüyor ve birçok kez sivil kayıplardan kaçınmak için çaba sarf ettiğini dile getirdi. Ama böyle bir ihtilafta sivil kayıplar kaçınılmazdır.
Peki dünyanın geri kalanı bu harekat hakkında ne düşünüyor?
Şu anda özellikle hesaba katmamız gerekenler Suriye topraklarına fiilen güç bulunduran – Rusya, İran ve en önemlisi ABD gibi ülkeler. Şimdiye kadarki ABD politikalarını incelediğimizde, Menbiç’teki güçlerini geri çekmeye veya YPG’yi Menbiç’ten çıkarmaya niyetli olduklarına dair bir ifadeleri olmadı. Aslında ABD YPG’yi Menbiç’ten çıkartma sözü vermişti ama bu sözünü tutmadı. Türkiye ve ABD bir ihtilafa doğru gidiyor görünümü var. Bununla beraber, Türk ve Amerikan askeri unsurlarının karşı karşıya kalması aşamasına varılmadan gerçekleşebilecek birçok ihtimal bulunuyor. Görülüyor ki, Türkiye Afrin’de kontrolü tamamen sağlaması biraz zaman alacak. Bu da ABD’ye Türkiye’nin beklentilerinden bazılarını karşılamak için bir fırsat penceresi açıyor. Türk güçlerinin Menbiç’e doğru hareket etmesi halinde, bir çatışmadan kaçınmak için birçok seçenek var. Bunlardan biri ABD’nin askeri gücünü belirli bir bölgeye çekmesi ve çatışmaya dahil olmamasıdır. Başka bir seçenek ise müzakereler sonunda YPG’nin Menbiç’ten çıkması fakat ABD askerlerinin kalması üzerinde anlaşmaktır. Hatta NATO’nun devreye girmesi ve çözüme yardımcı olması da faydalı olabilir. Sert bir cepheleşmenin varit olduğu durumlarda, tarafların tutumlarından ödün vermesi için onları mahcup duruma düşürmeyen bir yol bulunması gerekir. Bu noktada, hem Türkiye hem ABD'nin üyesi olduğu NATO gibi bir üçüncü aktörün varlığına, müzakerelerin yürütülmesinde araç olarak başvurulabilir. Bu durumda, ABD, Türkiye'ye taviz vermeyecek, ama NATO’nun dayanışmasını zedelememek için fedakarlıkta bulunacaktır. Menbiç’i kontrol etmek için ortak bir Türk-Amerikan kuvveti kurmak bile mümkün olabilir. Görüyorsunuz, olumsuz gidişten kurtulmanın birçok yolu var.
Maalesef şu anda Başkan Trump’un odaklandığı konular Amerikan iç siyaseti ile ilgili. ABD yönetiminin Suriye’de Türk şikayetleriyle ile yakından ilgilenmesini sağlamasının tek yolu büyük bir tehlike ile karşı karşıya bulunulduğunun ve dolayısıyla konuya çözüm getirilme gerektiğinin algılanması. Son dakika aceleciliği çok tehlikelidir. Menbiç’le uğraşmak ve her iki tarafın da kabul edebileceği yaratıcı çözümler üretmek için fırsat var. Tabii bu fırsat ABD kendi iç meselelerine gömülmeye devam ederse kaçar gider.