Solun yeniden yapılanması için "parti birleşmeleri ve eş başkanlık&

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Türkan Saylan'ın cenazesi ve sonrası da dahil yaşanmakta olan bir dizi olay, kutuplaşmanın ciddi bir sorun haline geldiğini göstermekte. Taraflı insanların dünyaya bakış açıları da herkes gibi kendi yaklaşımlarını dile getirmek şeklindedir. Ancak olan biteni "ya siyahtır, ya beyaz" şeklinde ayırmaya başladığınızda meselenin seyri ister istemez değişiyor. Türkan Saylan'ı sevip sevmemek, benimseyip benimsememek ayrı mesele; ancak cüzam gibi bir hastalığın ortadan kaldırılmasındaki çabaları, beri yanda özellikle kızların okutulması konusundaki gayretlerinin tamamen görmezden gelinmesi ya da tamamen gölgede bırakılması "adil" değil. Bu yaklaşım örneğin rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu için de aynen geçerlidir. Yazıcıoğlu'nun yaşam düsturunu benimsemeyen, gençlik dönemindeki çıkışlarını, hayatının bütününe mal etmek isteyen çok fazla insan bulunduğu gibi, seveni de çoktur. Dahası bu yaklaşım olasılıkla herkes için geçerlidir, tümüyle beyaz ya da siyah kimse yoktur; mesele sizin görmek istemediğiniz rengin, bütün diğer olumlu özelliklere perde çekmesidir. Bu niyeti genelleştirirseniz, konuşacak adam bulamazsınız.

Nitekim Hüsamettin Cindoruk'un DP'nin başına dönmesinin gerekçesi de bu oldu; Cindoruk "bölünme tehlikesini" dile getirirken ne kadar haklıdır bilinmez, ancak kutuplaşmanın şiddetini giderek artırdığı, beraberinde başka sakıncaları körüklediği asla reddedilemez. Politika alanında pazartesinin bir başka gelişmesi de Abdüllatif Şener'in parti kurma girişimlerinin tamamlanması idi. Türkiye Partisi'ne siyasi yaşamında başarılar diliyorum, siyasete nasıl bir nefes getirecek hep birlikte göreceğiz. Başarısı doğrudan doğruya diğer muhafazakar partilerin ötesinde bir söyleme sahip olmasıyla ilişkilidir (oysa Şener, kuruluş sürecini tamamlar tamamlamaz "AKP'ye kimse oy vermemelidir" açıklamasında bulundu). Sonuç olarak, AKP'nin dolduramadığı iddia edilen "merkez sağ" için arayışların çeşitlenerek sürdüğü sonucuna varıyoruz.

Son iki seçim zaten gösterdi ki sağ oyların aslında bir adres sıkıntısı yok. Türkiye'nin esas sorunu denge unsurunu oluşturacak bir sol gücün eksik olması. CHP bu eksiği gideremiyor, asla "demode" anlamında söylemiyorum, benim eleştirim alternatif politika üretilememesi yönünde. Son yerel yönetim seçimlerinde bile, üstelik Kılıçdaroğlu'nun getirdiği yeni nefese rağmen, seçim propagandasının bütünü AKP'ye yüklenmek üzerine kurdu. Bir seçim ortamında rakibin eleştirilmesi olağan bir durum, ancak İstanbul gibi bir şehir için bile yeni çözümler, yeni seçenekler üretilemiyorsa kimse alternatif oluşturduğunuzu kabul etmez. İroniye bakın ki Başbakan bile "böyle muhalefet mi olur!" diye yakınmakta.

Bugün için Türkiye'de 61 siyasi parti var. Siz siyasette kaç akım tanımlayabiliyorsunuz. Bu partilerin büyük bölümü aslında Ecevit'in tanımladığı "demokratik sol" şemsiyesi altında kapsanmaktalar. Bir kısmı biraz daha ulusalcı, bir kısmı biraz da sosyalist çizgide, ama geneline baktığınızda hayat görüşlerinde derin uçurumlar bulunmamakta. Birkaçını sayalım, Masum Türker'in başına geldiği DSP, Murat Karayalçın'la yürümeye çalışan SHP, Mümtaz Soysal'ın başkanlığını yürüttüğü BÇP, hatta Yaşar Nuri Öztürk'ün başkanlığını yürüttüğü HYP, başkanlığını Sadettin Tantan'ın yürüttüğü YP, toparlanma çabalarına rağmen ÖDP, akla gelenlerden birkaçı. Bu partilerle organik bağlarını sürdüren ya da sürdürmeyen Ufuk Uras, Zeki Sezer, Alemdar Yalçın gibi isimleri de ekleyebilirsiniz (Sinan Keçeli dostumuzla ortak değerlendirmemizdir).

Türkiye'nin yeni partilere değil, mevcut partilerin birleşmesine, aslında birbirinin tonları olan renklerin aynı kaynakta toplanmasına ihtiyacı var. Böyle bir "olası" birleşme, sadece birleşme hareketi olarak bile ciddi bir gücü bünyesinde barındırır hale gelir. Dahası yukarıda adı geçen partilerin büyük bir bölümü örgütlenmesini tamamlamış olsalar bile, "beyin kadroları"ndan yoksunlar. Bunun nedeni eğitimli ve politika üretebilir kesimin "sığ politika"dan uzak durması. Dolayısıyla seçenek üretmek isteyenleri bu mecraya seçebilecek en ciddi girişim de yeni partiler kurmak değil, mevcutların birleştirilmesi olacaktır.

Elbette geriye bir tek sorunumuz kalıyor, o da kimin başkan olacağı. Türkiye'de bu kadar çok parti olmasının da esas nedeni "parti başkanlığı"nın cazibesidir. Oysa "eş başkanlık" yaklaşımıyla bu durumun üstesinden gelinmesi mümkün. Eksik denge unsurunu yeniden yaratacak bir sol için, partilerin birleşmeleri ve rollerin iyi tanımlandığı "eş başkanlık"tan daha iyi bir çözüm düşünebiliyor musunuz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar