Sokağa atılan hediyeler...

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Uzun zamandır değinmek istediğim, ancak fırsat bulup yazamadığım bir konuya, geride bıraktığımız 4 Ekim vesilesiyle değinmek istiyorum. Konunun pazarlamayla doğrudan bir ilgisi yok, ama pek çok kişinin hayatında önemli bir yeri var. 

Şimdi doğal olarak “4 Ekim’de ne oldu?” diye soracaksınız. Efendim, konunun ülke gündemiyle, siyasetteki, ekonomideki sıcak gelişmelerle pek bir ilgisi yok. Daha doğrusu ülke için her zaman bir gündem, ama öyle kolay kolay sıcak hale gelmiyor. Dediğim tarih işte bunun için önemli; 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma günü. Ben de bu vesileyle ülkemizde giderek daha derin bir yara haline gelen sokak hayvanları sorununa biraz olsun değinmek istedim.

Her yıl olduğu gibi yaz aylarının bitmesiyle yazlık bölgelerde sokağa terk edilen köpeklerin öykülerini bu aralar daha sık duymaya başlamışsınızdır. Belki de mahallenizde sahipsiz köpekleri arada bir besleyen insanlardansınız. Ya da arada sırada televizyon bültenlerine konu olan sahipsiz köpek hikayeleri hiç mi hiç umurunuzda değildir... Olabilir, ancak ilgilenseniz de ilgilenmeseniz de sokak hayvanları yanıbaşınızda, her sokağa çıktığınızda karşınıza dikiliveren ve her geçen gün büyüyen ciddi bir sorun. Bu sorunu yaratan da sokak hayvanları değil insanlar ne yazık ki!

Türkiye’de sokaklarda başıboş yaşayan hayvanlarla ilgili resmi makamlar tarafından üretilen herhangi bir kayıt, istatistik veya tahmin bulunmuyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre ise İstanbul’da ortalama olarak bin kişiye 8-9 arasında sokak köpeği düşüyor. Bu orana göre İstanbul’da 130-150 bin civarı sokak köpeği olduğunu düşünebiliriz. Bu yalnızca İstanbul’la ilgili bir tahmin ve sayıya kediler dahil değil. Diğer büyük şehirlerde ve tatil yörelerinde de İstanbul’da olduğu gibi sahipsiz köpek sayısı hızla artıyor.

Yaklaşık on yıldan beri Türkiye’de belediyeler tarafından yaygın olarak köpeklerin kısırlaştırılması. aşılanması ve tekrar bulundukları bölgeye bırakılmaları yönünde politikalar uygulanmasına rağmen sokaktaki köpek sayısı hızla artmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedeni ise ülkemizde kontrolsüz olarak yavru köpek satışının, ithalatının ve kaçakçılığının bütün hızıyla devam etmesi. Yani belediyeler ve hayvanseverler bir yandan sokak köpekleri sorununu çözmeye çalışırken bir yandan da birileri bu sorunu büyütmeye devam ediyor.

İstanbul’da özellikle Kemerburgaz, Arnavutköy, Ballıca gibi ormanlık alanlara atılan, terk edilen ve buralarda koloniler halinde yaşamaya çalışan köpeklerin sayısı o kadar fazla ki, bazı hayvanseverler haftanın birkaç günü bu hayvanları beslemek için kamyonetlerle mama taşımak zorunda kalıyor, bu masrafların karşılanabilmesi için zaman zaman kampanyalar düzenleniyor ancak sorun artarak devam ediyor.

Gümrük tarife kodlarında “Canlı Diğer Hayvanlar” başlığı altında geçen evcil hayvanların yıllık ithalatı parasal olarak 3.5 milyon dolar civarında. Bunun içine kedi, köpek, balık, kuş, sürüngen ve benzeri, evlerde beslenebilen her türlü canlı hayvan giriyor. Ancak gümrüklerde yakalanan papağan, köpek gibi hayvanlar bu alandaki kaçakçılığın resmi ithalatın çok üzerinde olduğu izlenimini yaratıyor. Türkiye'ye ithal edilen kedi köpek mamalarının yıllık maliyetinin 40 milyon doların üzerine çıkması, beslediğimiz evcil hayvan nüfusu üzerine de bir fikir veriyor. Buna ek olarak bu alanda hatırı sayılır bir yerli üretim olduğunu da unutmayalım.

Pet Shop denen mağazalarda canlı hayvan satışıyla ilgili bir yönetmelik ve bu konuda bazı kısıtlamalar bulunuyor. Hatta bazı belediyeler bu tür mağazalarda hayvan satışını yasakladığını da duyurdu. Ancak ne yönetmeliklere uygun ortamlarda satış yapılıyor, ne de belediyeler doğru düzgün bir denetim yapabiliyor. İthalat veya kaçak yollardan giren hayvanlarla ülke içinde yetiştirilen yavru hayvanların satışı büyük bir hızla devam ediyor.

Kimi sevgilisinin doğum gününde, kimi çocuğuna karne hediyesi olarak koltuğunun altına sevimli bir kedi veya köpek yavrusu koyup mağazadan çıkabiliyor. Hatta bu hayvanlar internet sitelerinden bile kolayca sipariş edilebiliyor. Basında ve TV'lerde çıkan haberlere göre tatil yörelerindeki restoranlar, yaz aylarında aldıkları köpek yavrularını çocuklu aileleri dükkanlarına çekmek için dahi kullanıyor.

Sonuç olarak, satılan kedi ve köpekler, satıldıkları hızda sokağa atılıyor. Kimi bir tatil yöresinde, kimi ormanlık arazide, kimi de evinden uzak herhangi bir yerde hevesi geçen “sahipleri” tarafından terk ediliyor. Hergün yüzlerle ifade edilecek sayılarda sokağa bırakılan bu çaresiz canlılar, ithalatçısıyla, kaçakçısıyla, yetiştiricisiyle, satıcısıyla elbette birilerini epey zengin ediyor.

Bu trajediyi azaltmanın ve zaman içinde ortadan kaldırmanın tek yolu bana kalırsa kedi-köpekten kuşlara, sürüngenlere kadar evcil hayvan ithalatını tamamen yasaklamak, bu konudaki kaçakçılığa karşı da ciddi önlemler almaktan geçiyor. Yurt içindeki yetiştirme çiftliklerinin de ciddi olarak ruhsatlandırılarak sayılarının ve üretim kapasitelerinin sınırlanması gerekiyor. Hayvan beslemek isteyenlerin öncelikle sahiplenmeye yönlendirilmesi, yavru almak isteyenlerin de üretme çiftliklerinden hayvan edinmelerinin sağlanması şimdiki sınırsız serbestiyetten çok daha isabetli bir yol olacaktır. Bu konunun belediyeler tarafından denetlenmesi, hayvanları terk edenlere ciddi yaptırımlar uygulanması, sokaklardaki yükü azaltarak belediyelerin de işini kolaylaştıracaktır.

Tabii bu saydıklarım işin yalnızca önlem kısmı. Asıl mesele; canlıların oyuncak olmadığının, hediyelik eşya muamelesi yapılamayacağının, köpek yavrularıyla restorana müşteri çekecek reklam panolarının farklı şeyler olduğunun insanımıza anlatılması. Bunun için de artık ilk ve orta okullara ders mi koyulur, diyanetten fetva mı çıkartılır orasını da büyüklerimiz düşünür.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018