Soğuyoruz!

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Birkaç gün bunaltıcı sıcaktan sonra gökyüzü yeniden bulutlandı, dışarıda serin bir rüzgâr esiyor; yağmur, ha yağdı ha yağacak... Bize öğretilen iklimleri telaffuz edebilmek son yıllarda neredeyse imkânsızlaşıyor... Ne baharı, ne yazı, ne kışı doğrudürüst yaşayabiliyoruz... Şarkıda ne diyordu "Bahar gelmiş, neyleyeyim baharı yazı!"

Sera gazı etkisi dediler, dünya gittikçe ısınıyor dediler, bunların hepsi fos çıktı; "Dünya mini bir buzul çağına doğru mu gidiyor?" sorusu tartışılmaya başlandı son yıllarda...

Bu yaklaşımı ilk fark edenlerden birisiyim doğrusunu isterseniz... Son senelerde çok sayıdaki Hamburg seyahatlerimde bu kente baharın ve yazın artık gelmeyeceğini; daha Ağustos ayında kalorifer yakmaya başlayınca anlamıştım... Belçika, Brugge'de Temmuz ayında üşüyor, montla dolaşıyordum...

Hamburg'un en güzel restoranlarından birini işleten sevgili dostum Abidin'in Alster Gölü kenarındaki kocaman bahçesi, daha önceleri güneşli günlerde yüzlerce genç ile dolarken, artık gelmeyen yaz aylarının ancak birkaç güneşli saatinde insanlar oraya gidebiliyorlardı...

Avrupa, hızla soğuyor, her gün yağmur yağıyordu...

Türkiye ise o yıllarda kuraklıktan kavruluyordu...

Abidin, Anleger'in, 1870 tarihli köprünün altındaki o güzel restoranın kocaman bahçesinde kara kara düşünüyor, Türkiye'nin iklimini özlüyordu... Daha doğrusu, daha birkaç yıl öncesine kadar yaşanan normal Almanya iklimi yeterliydi onun için...

İşte o yağmurlar bu yıl Türkiye'ye de geldi...

Daha önceki senelerde İstanbul'da sokağa çıktığımda bulutlu, yağmura gebe bir hava ile karşılaşınca, "Hah işte Avrupa havası" derdim sıcaktan pek hoşlanmayan biri olarak...

Bugünlerde hava, hep "Avrupa havası" gibi... Ben bunu çok seviyorum, ama...

Ama sera gazı etkisi falan gibi korkutucu sözcüklerle çevre teknolojileri satmak isteyenlerin muhteşem kazançları artık azalacağa benziyor... Çünkü, insanlar farkına varıyorlar ki, aslında soğuyoruz...

Her şeyin soğumanın habercisi olduğunu anlamak için biliminsanı olmaya da gerek yok bence... İşte El Nino'lar, işte yağmurlar, fırtınalar, sel baskınları, son bilmem kaç yılın en şiddetli kışı haberleri, kimi yerlerdeki kuraklıklar, elma büyüklüğünde yağan dolular....

Artık hem yazlık kıyafetlerimiz, hem kışlıklar dolapta birlikte asılı kalacak sanırım... Eski yıllarda olduğu gibi, mevsim değişince uymayan giysiler denklere koyulup kaldırılmayacak; hayvanlar bütün mevsimlerde hep tüy dökmek zorunda kalacaklar; sebzeler, meyveler mevsimleri yaşayamadığından kıvamlarını, lezzetlerini bulamayacak, hatta kimi zaman kuruyup kimi zaman donacak, bazen de çürüyecekler...

İşte böyle zor bir dönem geliyor dünyaya bence... Bu mini soğuma çağını kuzeydeki ülkeler daha ağır yaşayacaklarından Türkiye'nin ve Akdeniz kıyısındaki devletlerin öneminin daha da artacağını düşünüyorum... Tarihteki savaşların hep daha güneydeki topraklar için olduğunu hatırlarsak bu dönemi atlatabilmek için önlemleri şimdiden almak gerekiyor...

Önlemler ise örneğin kentlerde harcanan ve bütün tüketim içerisinde payı çok az olan suda tasarruftan değil, tarım için harcanan yüzde seksen civarındaki hemen tamamı israf edilmiş suyu kurtarabilmekten başlamalı... Tarlaya şarıl şarıl su akıtılacağına, bilimsel sulama yapılmalı...

Bu konular, küresel soğuma nedense çok tartışılmıyor medyamızda, aramızdaki sohbetlerde... Kaderimizi etkileyecek gelişmelere gözlerimizi kapamış, kendimizi rüzgâra bırakmış gidiyoruz...

Evet, dışarıda sert bir rüzgâr esiyor, bulutlar ha boşaldı ha boşalacak doğru, ama iklim de hızla değişiyor; ben serinlikten şu an için memnunum, gelecek günlerimiz içinse çok endişe ediyorum.

Lütfen siz de bu konuları hemen bugün gündeminize alın, yarın çok geç olmasın...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar