Soğuk bir kış
Resesyon için arka arkaya iki çeyrek GSYH daralması şart değildir. Bundan daha önemli kriterler var. Ancak kolaylık olsun diye böyle de söylenebiliyor. An itibariyle bütün göstergeler 2018 son çeyreğinde bizim ölçtüğümüz tarzda, yani geçen yılın aynı çeyreğine göre, daralmaya yani (eksi 2 civarında) küçülmeye işaret ediyor. 2019’un ilk çeyreğinde de durum muhtemelen benzer olacak. Yani iki çeyrek araka arkaya daralma söz konusu. Durgunluk ve enflasyon bir arada kısa süren bir stagflasyon yaşadıktan sonra şimdi resesyonda olduğumuzu söyleyebiliriz. Asıl konu bu değil; asıl mesele resesyondan ne zaman ve nasıl çıkılabileceği.
Türkiye ekonomisi “sallan yuvarlan” modeliyle yılın ikinci yarısına ulaşabilir
İki senaryo mevcut. İlkinde, Fed duracağı ve parasal sıkılaştırmayı sadece bilanço küçülmesine bırakacağı için, global dolar likiditesinde daralma sürece ancak uluslararası fon akışlarındaki azalma sanıldığı kadar köşeli olmayacak. ECB de faiz artırmadan önce varlık alımlarını sonlandırarak ilerleyecek. ABD ekonomisi aniden resesyona girmeyeceği, Almanya da birden durmayacağı, buna karşın petrol fiyatları tahmin edilenden muhtemelen 25-30 dolar kadar aşağıda seyredeceği ve Fed de faiz artışını durduracağı için Türkiye ekonomisi “sallan yuvarlan” modeliyle yılın ikinci yarısına ulaşabilecek. Böylece üçüncü çeyrekten itibaren hem baz etkileri hem ihracat hem de iş çevriminin kendi dinamiğiyle bir ölçüde canlanma yaşanabilecek. Elbette kur şoku yaşanmayacağını varsayıyoruz.
Alternatif senaryoda bunların bir kısmı gerçekleşmeyecek veya gerçekleşse de özel sektör borcuna ve yanlış büyüme stratejisinin sonuçlarının yaşanmasına engel olamayacak. Daha radikal bir paket gerekecek. Her şey iyi gitse bile olumlu senaryonun gerçekleşmesi arzın yeterince elastik olmasına (kalmasına, yani üretim kapasitesinin zarar görmemesine, durgunluğun çok uzun sürmemesine, fiziki sermayenin değersizleşmemesine) ve dış kaynak/fon akışı tahdidinin sertleşmemesine bağlı.
Her iki durumda da hem fonlama maliyetinde azalma hem de kredi faizlerinde düşüş olması gerekecek. Şu an kredi büyüme hızı negatif olduğu için mevduat savaşına gerek yok ve zaten olmuyor. Yani mevduat faizleri de düşecek. Fakat burada enflasyona göre durum önemli. Bu denge tutturulamazsa yerleşiklerin döviz mevduatına kaymaları sistematik bir hal alabilir. Yani her şeyin bir zamanı var; ani hareketlere yol açmanın faydası yok.
İç talebin canlanması için ücretler artmalı krediler büyümeli
İç talebin canlanmasının ön koşulu ikili; ücretlerde artış ve kredi büyümesine geri dönüş. Ücretlerdeki artışın enflasyon nedeniyle yüksek oranlı olması adil sayılabilir; ancak maliyeti de yüksek olacak ve enflasyondaki düşüşü geciktirecek çünkü düşüşün nedeni iç talep yetersizliği. Kredi büyümesine dönüş için talebin oluşması lazım çünkü yıllar boyunca dış kaynaklar arttığı veya aranınca biraz maliyet farkına göğüs gererek bulunduğu için krediler talep çekişli büyüdü. Enflasyondan arındırılmış kredi artışı pozitif olduğu zaman reel büyüme de pozitif olageldi. Bu sefer böyle olması zor çünkü kredi artış hızı altı aydır mevduat artış hızına yapıştı hatta altına düştü. Bu, dış kaynağa dayalı kredi artışı ve büyüme modelinin tersini ima eden bir durum.
Thirlwall modeli (1979) post-Keynesian modellerin en operasyonellerinden. Merkezinde talep var ve ülkeler için test edilebiliyor. Literatür genişçe sayılır. Aslında basitçe ödemeler dengesi açık verdikçe büyümenizi sürdüremezsiniz diyor. İki tezi var: (a) İhracat arttıkça büyüme hızlanır çünkü ödemeler dengesi tahdidi gevşer. (b) Tahdit gevşedikçe iç talep de artar. Bunlar Türkiye için tam olarak geçerli olmayabilir çünkü sermaye akımları bu tahdidi gevşetmişti. Şimdi tahdit yine hissediliyor. Ama yine de temel iddia uzun vadede doğru: “Sermaye girişi yoksa büyüme de yok”. Hatta büyüme için gereken sermaye girişi yüzde olarak artıyor veya tersten, eski dönemdeki kadar sermaye girişi olması aynı oranda büyümeyi sağlamıyor. Üstelik ihracatın (miktar başına) büyümeye katkısının artması ithalatın gelir elastikiyetinin düşmesine bağlı, ki bu da iç talebin yerli üretimle karşılanma oranıyla doğru orantılı. Bütün bu fikirler önümüzdeki üç yılda test edilecek.
Ne yapılabilir? Dış finansman tahdidinin yumuşak bir tahdide dönüşmesi, yani dış alemden fon girişinin sağlanması için gereken her şey kısa vadede fayda sağlar. Bu durumda 2019 yazından itibaren iş çevriminin yukarı döndüğünü görebiliriz. Bir koşulu var elbette. Yukarıda sayılan her koşul kısmen yerine gelecek ve banka kredi kanalı çalışmaya başlayacak. 21 Aralık haftasında toplam kredilerin kurdan arındırılmış 13 haftalık ortalamadan yıllıklandırılmış artış hızı eksi yüzde 9,4; özel banaklarda bu oran eksi yüzde 17,6. Elbette toparlanma olacağı zaman bu manzara da değişmiş olacak. Olmalı çünkü servetin bir türlü tam olarak sermayeye dönüşemediği bölgelerde kapitalizm kredi demektir. Gerçi eğitim, beşerî sermaye, teknoloji ve sermaye birikimi, patent ve icat da demektir ama işin o tarafı daha uzun vadeli. Bazen bir ömür sürüyor. Dış kaynağa ve kredi büyümesine ve elbette hızla artacağı açık görülen takipteki alacaklara odaklanalım.