Şoför edebiyatı...
Türkiye ekonomisi dışsal ve içsel zorluklarla karşılaştığı uzun ince bir yolda ilerliyor. Bir yanda Avro bölgesindeki uzun süreli durgunluk, Orta Doğu'da Suriye ve İran'da devam eden gerginlik, diğer yanda ülkemiz için büyük önem taşıyan belediye, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin önümüzdeki üç yılda yapılacak olması hükümetin ve ekonomi yönetiminin işini zorlaştırıyor.
Avrupa'daki durgunluk ve Orta Doğu'da yaşanan sıcak ve soğuk savaşlar Türkiye ekonomisi üzerinde etkili olmaya başladı. 2011 yılında %8'in üzerinde bir hızla büyüyen Türkiye 2012 yılında sert bir şekilde yavaşladı. Hükümet kanadından yapılan açıklamalar %4'lük büyüme hedefinin tutturulmasının mümkün olmadığını gösteriyor. 2012 büyümesinin Ankara ve piyasa geneline göre çok daha muhafazakar olan %3'lük tahminimizin altında kalması ihtimali artmaya başladı.
Avrupa'daki küçülme öngördüğümüz gibi üzün dönemli bir durgunluğun başlangıcıysa Türkiye'nin orta dönemli büyüme dinamikleri zorlanabilir. 2009 krizinin ekonomimiz üzerindeki yıkıcı etkilerini ihracatımız içinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın payını 10 puandan fazla artırarak hafifletmeyi başardık. Ancak Arap baharı ile başlayan Suriye'de sıcak savaş, İran'da soğuk savaş ile tırmanan jeopolitik riskler bu başarı tablosunun sürdürülmesini zorlaştırıyor.
Geçtiğimiz on yılda izlenen ekonomi politikaların genel olarak doğru olması içinde bulunduğumuz durumun yarattığı belirsizliklere rağmen piyasaların temkinli bir iyimserlik içinde olmasını sağlıyor. Ak Parti yönetimi geçtiğimiz on yılda iktisadi anlamda başarılı bir karneye sahip. Özel sektörü ekonominin motoru olarak konumlandıran, mali disiplin ve fiyat istikrarını ekonominin güvencesi olarak tanımlayan politikalar piyasalara güven veriyor.
Ancak son dönemde temel ekonomik ve siyasi konularda hükümet kanadından gelen çelişkili sinyaller kafaları karıştırmaya başladı. "Büyümede gaza basmalı mı yoksa ihtiyatlı kullanmaya devam mı edilmeli" konusunda hükümet kanadından birbiriyle çelişen görüşler geliyor.
Merkez Bankası'nın Kasım 2010'da başlattığı ve Başbakan Yardımcısı Babacan'ın desteklediği görüş "dünya piyasalarında riskler devam ediyor şoför temkinli olmalı" derken sanayicilerden gelen şikayetleri veri olarak alan Bakan Çağlayan "sürekli fren yapmaktan balataları yakacağız" diye "uygulanan politikaları" eleştiriyor.
Bizim kafamızda bir karışıklık yok. Ak Parti hükümeti seçmenin büyüme ve istihdam konusundaki hassasiyetini iyi biliyor. Ancak kamu harcamalarının hesapsızca artırılması ve bütçe açığının artırılması durumunda piyasaların risk primini ve faiz oranlarını artıracağının da farkında. Risk priminin ve faiz oranlarının arttığı bir ortamda büyümenin itici gücü olan özel sektörün yatırımlarını erteleyeceğinin ve hane halkının konut ve araba gibi vadeli olarak satın alacağı mal talebini öteleyeceğinin bilincinde.
Hükümetin izleyeceği stratejinin ne olacağını anlamak için uzağa gitmeye gerek yok. Geçtiğimiz on yılda işe yarayan "benim en iyi dostum içkim, sigaram, arabam" politikasına devam edilirken, vergi affı, 2B yasası, özelleştirme gibi yöntemlerle bütçe desteklenecek.
Bu arada enflasyon arzu edildiği kadar düşmeyecekmiş. Olacak o kadar! Türkiye seçim yoluna girmek üzeredir. Seçim arabasının şoförü olan politikacılar seçmenin tercihinin düşük enflasyondan yana değil yüksek büyümeden yana olduğunu iyi bilmektedir.