Slumpflasyon
Tam stagflasyonun ne anlama geldiğini anlamaya ve algılamaya çalışırken, önce skimflasyon ardından slumpflasyon kavramları ile tanışır oldu Türk halkı. Sonunda “flasyon” olan ve enflasyona bağlı bunca kavrama dilimiz alışa dursun, ekonomide yaşanabilecek her tür dalgalanma ve atağı ister istemez öğrenir hale geldik.
Sağlıklı günlerine dönmeye gayret eden bir hastaya benzetsem mevcut ekonomimizi pek de abartmış olmam herhalde. Maliye Bakanı da, Merkez Bankası da öncelikli olarak enflasyonu düşürmeye ve döviz rezervini arttırmaya odaklanırken, birçok dengeyi bozduğumuzun tam olarak fark edilemediğini görmek bizleri hem üzüyor hem de ilerisi için bir hayli endişelendiriyor.
Kanseri tedavi etmeye çalışırken diğer organlara zarar vermek gibi bir şey enflasyonla mücadele, düşürmeye çalışırken faiz oranlarına müdahale, dövizin seyrine müdahale sonrasında bugün yarattığı sonuçların en başında piyasadaki durağanlığı ve elbette büyümenin durması ve gerilemenin başlaması sonuçlarını karşımıza getirdi.
Halkın alım gücünde yaşadığı zorluklar işin bir bacağını oluştururken, asıl en önemli riskin geleceğe dair piyasa üzerindeki sinyaller olduğunu görmezden gelemeyiz. Ekonomide stagflasyonun son derece tehlikeli bir süreç olduğunu pek çok ekonomist gibi ben de sıkça dile getiriyorum. İstanbul Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’nde okuduğum yıllarda bize stagflasyon anlatılırken gelinen son nokta olarak telaffuz ediliyordu.
Zira stagflasyon ekonomi biliminde stagnasyon, yani durgunluk ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durum olarak ifade edilirken, para piyasalarında da endişe verici bir durum olarak tanımlanır. Bu durumu durgunluğa bağlı işten çıkartmaların da görüldüğü bir sürecin başlangıcı olarak da düşünebiliriz. İşkur verilerine göre Temmuz ayı kayıtlı işsiz sayısının 114 bin kişi artması ve Mart 2022’den bu yana en hızlı artış olması da ne yazık ki beni doğrular nitelikte.
Durgunluktan küçülmeye Stagflasyon ile ortaya çıkan durgunluğun ekonomide küçülmeye dönüşmesi ile başlayan süreçte işten çıkartmalar ve reel sektörde hissedilir bir düşüş yaşanmasını ise iktisatta slumpflasyon olarak tanımlıyoruz. Aslında çok da tekniğe girerek tanımlara takılmak istemiyorum.
Ancak içinde bulunduğumuz durumun bilimsel olarak da bir karşılığının olduğunu bilmek önemli. Kıymetli Mahfi Eğilmez hoca da özellikle mevcut uygulamalar ile slumpflasyon ortamı yaratıldığına ve yapısal reformların şart olduğuna dikkat çekmiş ki katılmamak mümkün değil. Bugün iş dünyasından da seslerin yükseldiğine şahit olur olduk; örneğin İTO Başkanı Sn.Şekip İTO Başkanı Avdagiç, enflasyon düzeltmesinin KOBİ’leri gelirleri yerine ‘yatırımlarından’ vergi verir hale getirdiğinden bahsederek yapılan düzenlemelerin piyasa üzerindeki etkilerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş.
Yalnızca faiz politikası ile enflasyonu düşürmeye çalışmanın diğer organlara önemli zararlar vereceğini piyasaya güven verilerek yatırıma yönlenecek iştahlı bir ortam yaratılması gerektiğini ve mali yüklerin arttırılması yerine bilakis yükün hafifletilmesi gerektiğini sıkça dile getiriyorum. Kur politikasında izlenen hataların ise ihracatı önemli ölçüde gerilettiğini ve düşük kur politikasının ithalatı patlattığını da göz ardı etmemek gerekiyor.
Saha enflasyonu = Gerçek enflasyon
Açıklanan enflasyon verileri sonrasında çıktığım TV kanallarında TÜİK’in açıkladığı oranlarla değil, sahanın söylediklerini dikkate aldığımı dile getirdim.
Açıklanan oranların ötesinde halkın satın alma gücü beni çok daha yakından ilgilendirdiği için sahada alışveriş yapan insanların hissettikleri bence gerçek enflasyonu ortaya koyuyor. Açıklanan enflasyon verileri asgari ücret başta olmak üzere memur ve emekli maaşlarının belirlenmesine sebebiyet verecek ve TÜİK verileri ile ne yazık ki sahanın gerçeklerinden uzak oranlar ile belirlenecek, dolayısı ile rakamlar yine alım gücünü negatif yönde etkileyecek.
Enflasyonu düşürme yönünde bir hedef elbette kabulümüz, ama gerçekçi rakamlar ile ve döviz kurunu baskılamadan, güven duyulan ve reformlar ile desteklenen bir ekonomik model oluşturamadığımız sürece biz daha pek çok “flasyonlu” terim konuşuruz. Niyet iyi de olsa tek başına yeterli olmuyor, mevcut izlenen politikaların, talebi azaltırken, TL’nin değerlenmesini arttırması reel sektörün döviz açık pozisyonlarını da arttıracağını gösteriyor. Varılmak istenilen hedefler doğru dahi olsa gidiş yolu doğru olmadan o hedefe ulaşmak da bir hayli zorlaşıyor.