Siz de fark yaratabilirsiniz
Hafta başında toplanan Kopenhag İklim Konferansı'nı izliyor musunuz? Peki, bu konferanstan çıkacak sonuçları merak ediyor musunuz?
Bence izleyin ve çıkacak sonuçları sıkı sıkıya takip edin. Birleşmiş Milletler, küresel ısınmaya karşı mücadele veren küresel örgütler, her ülkeden ve her kıtadan küresel ısınma konusunda çalışan sivil ve resmi kuruluşlar bu konferansa büyük umut bağlamış durumda.
Küresel ısınma meselesi ülkemizde daha çok "çevreye duyarlı vatandaşların" ilgi alanına giren bir konu olarak telakki ediliyor. İş dünyasının büyük bölümü de, hükümet de, ısınma konusuna henüz pek "sıcak" değil. Hükümet yıllar yılı sürüncemede bıraktıktan sonra, süresinin bitmesine az bir zaman kala Kyoto Protokülü'nü zar zor imzalamıştı. Diğer yandan TÜSİAD'ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği "Düşük Karbon Ekonomisine Geçiş İçin Arayışlar Konferansı"nda hem küresel ısınma konusu ele alındı, hem de TÜSİAD'ın bu konudaki öncelikler listesi açıklandı. Ancak iş dünyası örgütlerinin bu çabalarına rağmen, girişimcilerin büyük bölümünün "küresel ısınma benden uzak olsun" havasından çıkamadıkları da ortada.
Kapitalizmin bugünkü ürün ve tüketim yapısıyla büyüme sürecinin sonuna dayandığını, bundan sonra ancak ortaya çıkacak yeni bir ürün ve tüketim modeliyle tekrar büyüme döneminin başlayacağını, bu konuda hazırlıklı olunması gerektiğini daha önce burada dile getirmiştim. Bu yeni büyüme döneminin itici güçlerinden önemli bir tanesi de hiç kuşkusuz karbon salımını düşürecek teknolojiler olacak.
DÜNYA'nın 8 Kasım tarihli "Dünyanın 12 kader günü" manşetinde ve devamındaki iki sayfada Kopenhag Konferansı ve küresel ısınma konusunda ülkelerin tutumu ayrıntılı biçimde anlatılıyordu. Burada, halen devam eden konferansa başkanlık eden Danimarka İklim ve Enerji Bakanı Connie Hedegaard'ın sözlerine kulak vermekte fayda var. "Finans krizi küresel ısınmaya karşı harekete geçmemek için bir neden olamaz" diyen Hegaard şöyle devam ediyor:
"Tam tersine küresel krizle mücadeleye yönelik politikalar, istihdam yaratmak ve ekonomiyi canlandırmaya yönelik politikalarla çok fazla sayıda ortak noktaya sahip. Küresel ısınmayı ekonomilerimizi yeşillendirmek, büyümeyi canlandırmak, ve yeni teknolojilere yatırımı hızlandırmak için bir fırsat olarak görmeliyiz."
Türkiye Kyoto Protokolü'nü en son imzalayan devletler arasında yer alırken, halen karbon salımını azaltma konusunda pek de bir yükümlülüğü bulunmuyor. Ancak Kyoto imzası öncesinde hükümetin konuyla ilgili genel tavrı, Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olması nedeniyle, karbon sınırlamalarına pek de sıcak bakmamak yönündeydi. 2008 yılına kadar Türkiye'nin protokolü "kendine has" nedenlerle imzalamadığını söyleyen dönemin hükümet sözcüsü Devlet Bakanı Cemil Çiçek, 2012 yılında süresi dolacak olan protokolden sonraki çalışmalara daha aktif bir şekilde katılabilmek adına Kyoto Sözleşmesi'nin benimsendiğini açıklamıştı. İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanların kesin olarak yenileceğinin anlaşılmasından sonra Türkiye'nin Almanya'ya savaş ilan etmesini çağrıştıran bu tavır, aslında Danimarkalı bakan Hegaard'ın işaret ettiği fırsatı yakalamaktan çok çok uzak görünüyor. Dünyadaki pek çok devlet, hükümet ve şirket gibi Türkiye'deki hükümet de karbon emisyonunu düşürmenin neden olacağı maliyetlerden ve üretim kayıplarından dem vurarak artık sonuna gelinmiş bir üretim biçimini biraz daha sürdürme kaygısı taşıyor.
Oysa bir yanda küresel ekonomik krizin, bir yanda da küresel ısınmanın getirdiği değişim süreci, pasif, edilgen ve daha çok bekleyip görmeye dayalı tavırların bu işten pek de kazançlı çıkmayacağını gösteriyor. Buna karşılık gelecek 10 yılda düşük karbon tüketimine yatırım yapan şirketlerin bundan kazançlı çıkacağına hiç kuşku yok. İngiliz toplumbilimci Anthony Giddens, çevre teknolojilerinin önümüzdeki 20 yılda hayatımızda bilişim teknolojilerinin yaptığı değişiklikten çok daha fazlasını yapacağını söylüyor. Yani şu andaki durum 20 yıl önce bilişim sektörünün durumuna benziyor. Bu nedenle yazının başında da dediğim gibi küresel ısınma artık "çevreye duyarlı vatandaşların" sorunu olmaktan çıkmış durumda. Kopenhag Konferansı bu nedenle küçük büyük her türlü girişimcinin, sermaye sahibinin izlemesi gereken önemli bir dönüm noktası. Burada konuşulan konular ve alınacak kararlar önümüzdeki 10-20 yılda nerelere nasıl yatırım yapılması gerektiğinin ipuçlarını verecek.
Kapitalizmin bugüne kadarki halinden, şeklinden memnun ve mutlu olan biri değilim. Bundan sonraki hali beni mutlu eder mi, o konuda da şüphelerim var. Ancak bildiğim ve gördüğüm bir şey var ki, kapitalizmin tarihinde önemli bir değişimin kıyısında duruyoruz ve bu süreç girişimciler için çok büyük fırsatlar taşıyor. Pek çok küresel şirket bu değişimi kendi içinde çoktan başlattı bile. Şimdiye kadar kullana geldiğimiz pek çok teknolojinin ve ürünün tarihe gömülmesinden, yerlerine pek çok yeni teknoloji ve pek çok yeni ürün gelmesinden söz ediyoruz. Hükümetin bunun farkında olup olmadığını, bu yöndeki gelişmeyi teşvik edip etmeyeceğini henüz bilmiyoruz. Ancak hükümetin desteği olsa da olmasa da Danimarkalı Bakan Hedegaard'ın dediği gibi "herkesin bu konuda fark yaratabileceğini" unutmayın!