Sıyrılan ve sıvışan yöneticiler
Felsefi kamyon sürücüsü
Kamyon sürücüsü, kamyonunun arkasına yazmış “X kahve bile üçü bir arada, ama biz bir araya gelemedik.” Bildiğiniz gibi piyasada “kahve, süt tozu ve şeker”den oluşan “Üçü Bir Arada” diye bir ürün var. İşte sürücü bu ürün yardımıyla derdini dile getiriyor. Sanırım kafasındaki üçlü, kendisi, eşi ve çocuğu.
Yönetimdeki üçlü
Ben sade kahveyi tercih ederim. Yani kahve, süt, şeker üçlüsünün bir arada bulunması benim tercihim değildir. Ama yönetimlerde ayrılmasını düşünemeyeceğimiz bir “şahane üçlü” vardır: Yetki, sorumluluk ve hesap vermek. Ve bu şahane üçlü yönetimin temel taşıdır.
Sorumluluk, bir kişiye yapması için verdiğimiz, yapmakla yükümlü olduğu görevlerin toplamıdır. Örneğin, ders veren bir üniversite hocasının sorumluluğu o dersin içeriğinde bulunan konuları öğrencilerine aktarmak, onların öğrenmelerini sağlamak ve öğretim kalitesinde belli bir düzeyi tutturmaktır. Öte yandan, bir fabrikadaki bir üretim bölümünün yöneticisinin sorumluluğu, kendisine verilen üretim hedefini gerçekleştirmektir.
Şahane üçlünün ikinci elementi yetki ise, verilen görevlerin yerine getirilmesi için kişiye sağlanan güçtür. Örneğin, üniversite hocası eğitim ve öğretim işini yaparken belli ilkeler doğrultusunda ders programını yapma, ders verme yöntemini seçme ve öğrencilerini sınava tabi tutarak onları değerlendirme yetkisine sahiptir. Yine aynı şekilde fabrikadaki müdürün de üretimi gerçekleştirmek için elinde olan tanımlanmış harcama yetkisi, elemanlarını görevlere atama, ücretlerini belirleme yetkisi vardır.
Şahane üçlünün üçüncü elementi hesap vermektir. Organizasyonlarda kişilere görevler aracılığı ile sorumluluklar verilir. Bu sorumlulukları yerine getirmesi için muhtaç olduğu yetkiler verilir. Ama kişinin bir de hesap verme yükümlülüğü vardır. Örneğin, üniversite öğretim üyesinin de üniversite içinde hesap vereceği bir makam vardır. Yapmış olduğu eylemlerin, aldığı kararların gerektiğinde hesabını bu makama verecektir. “Ben bu dersin hocasıyım. Bağımsızım, kimse bana karışamaz” diyemez. Fabrikadaki müdürün sorumluğundaki işlerin hesabını vereceği bir makam vardır.
Neden üçü bir arada değil
Yönetimin bu şahane üçlüsüsün üçü ülkemizde her zaman bir arada olmaz. Örneğin, sorumluluk verilir, hesap sorulur ama gerekli yetki verilmez. Çünkü yetki üst katlarda toplanır. Organizasyonun tepesindeki kişi, delegasyona inanmaz, alt kademelere yetki devretmez; her şeye kendi karar veren, “her şeye maydanoz”, otoriter yönetici tipidir. Koca organizasyon, tek kişinin, olan ya da olmayan aklı, olan ya da olmayan cüce vizyonu ile yönetilir. Şahane üçlünün bazen yiten bir elementi de hesap vermektir. Bu, daha çok devlet mekanizmasında görülen bir marazdır. Kişiler yetkiyi kullanırken kaplan, ama sorumluklarını yerine getirmediklerinde, yanlış giden bir şey olduğunda ise tilki kurnazlığında bir ürkek tavşan kesilirler. Türk siyaset dünyası “Ben hesabımı mahkeme-i kübrada veririm” diyen devlet adamları da görmüştür. “Verilemeyecek hesabımız yoktur” diye diye hesap vermekten kaçanları da.
Yeni bir yönetici tipi
Bir yönetici, her işi kendisi yapamayacağından işleri bölüştürür. Ama o işi yapacak doğru kişiyi iş başına getirmek, yapılıp yapılmadığını, nasıl yapıldığını denetlemek zorundadır. Çünkü sorumluluktan kurtulamaz. Yönetimin altın kuralı şunu der: Yetki devredilir, sorumluluk asla. Örneğin, fabrikanın bir bölümünde yapılan hatalı üretimden yalnız onu yapan ustabaşı değil, müdür ve genel müdür de sorumludur.
Şimdi ülkemizdeki devlet yönetiminde yeni bir yönetici tipi türedi. Sorumluluğu altındaki bir iş ters gittiğinde suçu, altındaki, yetki devrettiği yöneticiye yıkan, aklınca sorumluluktan sıyrılan, alttaki yöneticilerin paltosu altına saklanan “sıyrılan ve sıvışan” yönetici tipi. Böyle yöneticilik ve böyle yönetim tarzı kabul edilemez.
Son sözler
Yetki, sorumluluk ve hesap verme konusuna sık sık değiniyorum. Çünkü ülkemizde hâlâ temel ilkelerde sorunumuz var.